Öcalan Senaryosu!

Devlet Bahçeli’nin açıklamasını samimiyet ve iyi niyetle değerlendirmiş olsak bile, terörün kırk yıllık geçmişine baktığımızda sağlıklı bir sonuç alınacağı kanaatinde değilim. İlk başta PKK’nın, Öcalan’ın keyfinde bir örgüt olmadığını hâlâ anlamayanlar var. Karayılan da bir piyondur, istese örgütü dağıtamaz.
Farz edelim Öcalan mecliste, “Terör bitti, silahlarınızı teslim edin,” dese, edecekler mi? PKK artık Güneydoğu’daki PKK değildir. Suriye’nin kuzeyinde devletleşme aşamasına kadar gelmiştir. Sahipleri var. Mühimmatını, lojistiğini Yahudileşmiş ABD temin ediyor. En büyük teminatı ise İsrail. İsrail desteğini çekse ancak durur. Örgütün öteden beri beklentisi, İsrail’in Şam’a kadar ilerlemesi hâlinde Ermeni kökenli bağımsız bir Kürt devleti kurmaktır. O rüya ile yatıp kalkıyorlar.

Kaldı ki bu işin bir geçmişi var. Geçmişte PKK ile sözde uzlaşma kapsamında Diyarbakır’da konuşmalar yapıldı, açılımlar yapıldı. Gerçekten barış oldu mu? Hayır. PKK, bu havadan istifade ederek Güneydoğu’da yöresel bir idare kurarak vergiler toplamaya başladı, ilerisi için hendekler kazdı. Hatta mahkemelerini de kurmuşlardı. Şimdi de sonlara doğru gelmişken Öcalan’ı meclise davet etmek, bir bakıma terörist başına muhtaç olmak demektir. “Yapamadık, gel sen yap!” demek olur.

Hafızalarımızı yoklayalım; Öcalan yakalandığında idam yasası yürürlükteydi. Değişiklik yapılarak idamdan kurtarılmasında Devlet Bahçeli’nin de imzası var. Hani kürsülerden ipi atıyordu ya, “Ben asamadım, al sen as.” Şimdi de bir sebeple Öcalan’a yeni bir kapı açılmış oluyor. Öcalan kurtulur fakat benim görebildiğim kadarıyla PKK dağılmaz. Zaten örgütte lider olarak hükmü kalmamıştır; şu anda sadece kurucu başkan olduğu için anılıyor. İhtimaldir ki Öcalan “dağılın” demiş olsa bile, örgüt içi karışıklıklar olur, onu da kendi yöntemlerine göre kısa sürede bastırırlar.

Diğer tarafta ilgi bekleyen Selahattin Demirtaş var. Bakalım o ne diyecek?

İşin bir de hukuki boyutunu inceleyelim. Ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm olan birini meclis grubuna çağırmak gibi bir infaz hukukunda açık bir hüküm yok. Bu tip bir mahkûmun cezadan kurtulabilmesi ya genel af ile mümkün ya da sağlık sorunları nedeniyle cumhurbaşkanının affetmesi ile olabilir, başka yolu yok. Diyorum ki, siyasi akıl madem terör konusunda böyle bir yol açtı, aynı yolu FETÖ için de kullanamaz mıydı? Üstelik bu örgütün teslim edecek tankı, tüfeği de yoktu. FETÖ meclis grubunda, “Biz yanlış yaptık, halkımızdan özür diliyoruz, işte örgütü de dağıtıyorum,” demiş olsaydı siyasi himmetten istifade eder miydi acaba?

Diğer tarafta Dev Sol var, DEAŞ var…

Bahçeli’nin “Kürt kardeşlerim” çağrısı gayet yerinde, ancak Müslüman Kürtlerle Müslüman Türkler arasında herhangi bir sorun yok. Sorun, iki tarafın kavmiyetçi saplantıları olan kara cahillerdir.

Demek istediğim, bu işler o kadar kolay değil. Gönül ister ki barış olsun, ancak büyük şeytan ve küçük şeytan durmuyor. Siz şimdi 30 bin kişiyi katleden adamı bir konuşmayla affettiğinizde, cezaevlerinde bir kişinin cinayetinden yatanlara ne vereceksiniz? Şehit ailelerine, Yasin Börü’nün ailesine ne diyeceksiniz? Bu demektir ki ortalık fena halde karışacak.

Öcalan’ın yargılanması esnasında, “25 bin kişinin ölümünden sorumlusunuz,” diye soran mahkeme başkanına, “Hayır, 30 bin kişinin öldürülmesinden sorumluyum,” demişti. Öyle bir katille siyasi akıl aşık atmaya kalkışırsa, sonuçta kabarık bir faturanın düzenleneceği kesin, o da her halükarda muhalefete değil, iktidara çıkar.

Exit mobile version