Yeni Papa, Filistin ve Barışa Dair Umutlar

Ortadoğu’nun kalbinde yer alan Filistin, onyıllardır süren bir trajedinin adı. Yerinden edilen milyonlar, süregiden abluka, kutsal mekânlara yönelik ihlaller ve çözümsüz kalan barış girişimleriyle bu topraklar, hem Müslüman hem de Hristiyan dünyada derin bir yara olarak varlığını sürdürüyor. Bu bağlamda, geçtiğimiz günlerde göreve başlayan yeni Papa’nın nasıl bir duruş sergileyeceği, yalnızca Vatikan için değil, tüm dünya için yakından izlenen bir mesele hâline geldi.

Papa, yalnızca Katoliklerin ruhani lideri değil, aynı zamanda küresel vicdanın ve etik değerlerin güçlü bir temsilcisidir. Geçmişte birçok Papa’nın savaşlara, adaletsizliklere ve insan hakları ihlallerine karşı net duruşlar sergilediğine tanıklık ettik. Yeni Papa’nın da aynı cesaretle Filistin meselesine eğilmesi, uluslararası toplumda yankı uyandırabilecek bir vicdani çağrı olacaktır.

Filistin’de yaşananlar yalnızca bir siyasi anlaşmazlık değil, aynı zamanda temel hak ve özgürlüklerin sistematik olarak ihlal edildiği derin bir krizdir. Özellikle Kudüs gibi üç semavi dinin kutsal saydığı bir şehirde yaşananlar, dini liderlerin daha duyarlı ve aktif olmasını zaruri kılmaktadır.

Vatikan’ın 2015 yılında Filistin Devleti’ni tanıması, bu meseleye adalet ekseninde yaklaşma kararlılığının güçlü bir göstergesiydi. Yeni Papa’nın bu çizgiyi daha da ileri taşıması bekleniyor.

Müslüman dünyasında ise Papa’dan beklentiler oldukça net: Filistin halkının yanında açık bir duruş, Kudüs’ün dini kimliğine saygı, iki devletli çözüm çağrısının sürdürülmesi ve işgal altındaki topraklarda yaşanan zulme karşı cesur ve evrensel bir ses.

İslam İşbirliği Teşkilatı ve birçok Müslüman ülke, dini liderlerin yalnızca içe dönük mesajlarla yetinmeyip küresel barış için daha güçlü bir irade ortaya koymasını talep ediyor.

Bu noktada Papa’nın dinler arası diyaloğa açık tutumu ve daha önceki açıklamalarında Hristiyan-Müslüman ortak değerlerine vurgu yapması önemli bir avantajdır. Unutulmamalıdır ki Filistin yalnızca Müslümanların değil, aynı zamanda orada yaşam mücadelesi veren Filistinli Hristiyanların da evidir.

Bu gerçek, Papa’nın meseleye yalnızca dışarıdan bakan bir arabulucu değil, doğrudan muhatap olarak seslenmesini meşrulaştırır.

Barışa giden yol sadece diplomasiyle değil, vicdanla da şekillenir. Yeni Papa, bu krizi sadece nezaket çerçevesinde değil, derin bir manevi sorumlulukla sahiplenirse, hem Hristiyan hem Müslüman kamuoylarında güçlü bir karşılık bulacaktır.

İsrail-Filistin meselesinde doğrudan siyasi bir etkisi olmasa da, Papa’nın dili, uluslararası karar alıcıların yönelimlerini etkileyebilecek güçlü bir ahlaki basınca dönüşebilir.

Filistin meselesi bugün bir halkın varoluş mücadelesi olmanın ötesinde, insanlığın adalet sınavına dönüşmüştür.

Yeni Papa’nın bu sınavda nasıl bir duruş sergileyeceği, sadece Vatikan’ın değil, insanlığın vicdanını yansıtan bir sembole dönüşebilir. Sessizlik çoğu zaman tarafsızlık değil, adaletsizliğe ortaklıktır.

Umudumuz, Papa’nın bu sessizliğe karşı yüksek ve net bir ses yükseltmesidir.

Exit mobile version