Dünyada dengelerin hızla değiştiği, ittifakların yeniden şekillendiği bir dönemden geçiyoruz. Rusya-Ukrayna Savaşı’nda sahadaki çatışmalar kadar, masadaki diplomasi de büyük önem taşıyor. Son günlerde Rusya’nın doğrudan müzakere çağrıları yapması, Donald Trump’ın buna olumlu mesajlar vermesi ve Türkiye’nin geçmişteki barış girişimlerinin hâlâ hafızalarda taze olması, Ankara’nın yeniden merkezi bir rol oynayabileceğini gösteriyor.
Türkiye bu savaşta sadece bir bölge ülkesi değil; aynı zamanda denge unsuru, barış masasına yön veren aktör konumunda. İstanbul’da yürütülen barış görüşmeleri, Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması ve esir değişimlerinde Türkiye’nin oynadığı rol, diplomatik tarihimize altın harflerle yazılacak nitelikte. Bu başarılar rastlantı değil; jeopolitik konumumuz, dış politika geleneğimiz ve diplomatik becerimizle doğrudan ilgili.
Ancak ne yazık ki, bu kazanımlar Türkiye’de içeride gerektiği kadar anlaşılmıyor, hatta bir kısmı sistematik biçimde değersizleştiriliyor. Bu noktada eleştiri oklarını yöneltmemiz gereken başlıca adres: Ana muhalefet partisi CHP ve onun etrafında şekillenen muhalif bloktur.
Gölge Etme, Başka İhsan İstemeyiz
CHP’nin dış politika alanında sergilediği tavır, Türkiye’nin stratejik hamlelerini sadece hükümete muhalefet etme refleksiyle okumaktan ibaret. Türkiye barış masasında bir taraf olarak değil, masa kuran bir ülke olarak yer aldığında bile, bu başarıyı desteklemek yerine yok saymayı tercih eden bir muhalefet profiliyle karşı karşıyayız. Sözde “akılcı siyaset” iddiası taşıyan kadroların, enerji diplomasisinden NATO dengelerine, tahıl anlaşmalarından Karadeniz güvenliğine kadar gelişmeleri ya anlamamaları ya da anlamazdan gelmeleri, yalnızca siyasi değil, tarihsel bir sorumsuzluktur.
Vizyon Meselesi
Türkiye’nin enerjide bir geçiş ülkesi, güvenlikte bir kalkan, diplomaside bir kolaylaştırıcı ülke olma yolunda attığı adımlar; iktidar-muhalefet ayrımı olmaksızın sahiplenilmesi gereken stratejik kazanımlardır. Ancak mevcut muhalefet, stratejik düşünceden uzak, günübirlik reflekslerle hareket eden bir çizgiyi aşamıyor. Bugün Türkiye, Karadeniz’den Kafkasya’ya, Doğu Akdeniz’den Orta Doğu’ya kadar kritik dosyalarda söz sahibi bir ülkeyse, bunu sadece coğrafyasına değil; o coğrafyayı anlamlandıran iradeye borçludur.
Yük Olmayın, Destek Olun
Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda uluslararası sistemde daha da etkin hale gelmesi kaçınılmazdır. Bu süreçte iç siyasetin sorumluluğu, bu yükselişi desteklemek ve içerden sabote etmemektir. Eleştiriniz olabilir, öneriniz olabilir — ama vizyonsuzluk bir seçenek değildir. Bu ülkenin barış masalarında oturmasını değil, masayı kurmasını isteyen herkesin, özellikle de muhalefetin, artık bu gerçeği görmesi gerekiyor.
Ve çok geç olmadan:
Gölge etmeyin, yeter.