Tüketim Çılgınlığına Zihinsel Bir Uyanış Mümkün mü?

Tüketim Çılgınlığına Zihinsel Bir Uyanış Mümkün mü?

Modern toplum, tüketim kalıplarının dönüşümüyle birlikte bireyin kimlik inşasını ve sosyal aidiyet biçimlerini yeniden şekillendirmiştir. Tüketim, yalnızca ekonomik bir faaliyet olmaktan çıkarak, kültürel ve psikolojik bir zeminde anlam üretme aracına dönüşmüştür. Bu dönüşüm sürecinde, bireyin “tüketim öznesi” olmaktan ziyade, “tüketim nesnesi” hâline gelme riski artmıştır. Bilhassa dijital medya araçlarının etkisiyle teşhir kültürünün yaygınlaşması, gösteri toplumunun karakteristik bir özelliği olan “görünmek için tüketme” pratiğini olağanlaştırmıştır.

Bu çalışma, günümüzde yaygınlaşan aşırı ve bilinçsiz tüketim pratiklerini ele alarak, bu olgunun bireysel ve toplumsal düzlemde yol açtığı etik, psikolojik ve çevresel tahribatları ortaya koymayı amaçlamaktadır. Ayrıca İslam düşüncesinde merkezi bir yer işgal eden sünnetullah kavramına atıfla, denge ve ölçülülük ilkeleri üzerinden alternatif bir yaşam anlayışı önerilecektir.

Tüketim Biçimlerinin Anlamı ve Dönüşümü

Klasik iktisadi yaklaşımlarda tüketim, rasyonel bireyin ihtiyaçlarını karşılamaya dönük bir etkinlik olarak tanımlanmıştır. Oysa çağdaş sosyolojik ve kültürel yaklaşımlar, tüketimi yalnızca ihtiyaç temelli değil, aynı zamanda anlam üretici bir pratik olarak değerlendirmektedir.

Prof. Dr. Mustafa Tekin, tüketimin dönüşümünü şu ifadelerle ortaya koyar:
“Tüketim, artık nesneye duyulan ihtiyaçtan ziyade, ait olma ve görünür olma arzusuyla şekillenmektedir.”

Birey, neye sahip olduğu üzerinden değil, neyi “gösterdiği” üzerinden anlam kazanmakta; bu da ekonomik gerçeklikten kopuk, performatif bir yaşam pratiğini beraberinde getirmektedir.

Ahlaki Açıdan Tüketim ve Sünnetullah İlkesi

İslam düşüncesinde denge, ölçülülük ve israf karşıtlığı, insanın fıtratıyla uyumlu bir yaşamın ana eksenini oluşturmaktadır. Sünnetullah kavramı, Allah’ın evreni belli yasalar çerçevesinde düzenlediğini ifade eder.

Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun değerlendirmesi dikkat çekicidir:
“Allah’ın kâinatta koyduğu denge, insanın da hayatında dengeyi araması gerektiğini gösterir. Tüketimdeki dengesizlik, ahlaki çöküntüye işaret eder.”

Aşırı tüketim yalnızca ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda etik ve metafizik bir sapmadır. İnsanın sınırsız arzu ve doyumsuzlukla hareket etmesi, hem ruhsal hem de ekolojik dengenin bozulmasına yol açmaktadır.

Tüketimin Psikolojik Yansımaları

Doç. Dr. Fahri Unal, çağdaş bireyin tüketimle kurduğu ilişkiyi şöyle değerlendirir:
“Günümüz insanı sahip olmakla var olduğunu zannetmekte, var olmanın anlamını kaybetmektedir.”

Bu çaba, tatmin değil, daha derin bir yoksunluk duygusunu doğurmaktadır. Bu nedenle, tüketim yalnızca maddi bir birikimi değil, aynı zamanda kimlik ve anlam inşasını hedefleyen bir semboller sistemi hâline gelmiştir.

Ne Yapılabilir? Alternatif Arayışlar

Tüketim kültürüne karşı zihinsel bir uyanış geliştirebilmek için hem bireysel farkındalık hem de toplumsal bilinç gereklidir. Aşağıda yer alan öneriler, bu dönüşümün mümkün kılınmasına katkı sağlayabilecek alternatif stratejileri içermektedir:

-Eleştirel Medya Okuryazarlığı: Reklamlar, influencer içerikleri ve dijital tüketim teşviklerine yönelik eleştirel okuma becerileri kazandırılmalıdır.

 

-Eğitim Programlarında Değer Odaklı Yaklaşım: Tüketim toplumu eleştirisi, sade yaşam, kanaatkârlık ve çevresel etik ders içeriklerine entegre edilmelidir.

 

-Topluluk Temelli Uygulamalar: Takas pazarı, paylaşım ekonomisi ve yerel üretim gibi topluluk merkezli alternatifler teşvik edilmelidir.

 

-Dijital Tüketim Detoksları: Sosyal medya kullanımına sınırlamalar getiren bireysel veya kurumsal programlar hayata geçirilebilir.

 

-Sanatsal Yöntemlerle Eleştiri: Görsel sanatlar, belgesel ve dijital projeler aracılığıyla tüketim kültürü sorgulanabilir hâle getirilmelidir.

 

Tüketim çılgınlığı, modern insanın hem maddi kaynaklarını hem de manevi değerlerini aşındıran çok katmanlı bir olgudur. Bu süreci durdurmak, yalnızca ekonomik politikalarla değil, felsefi ve ahlaki bir bakış açısıyla mümkündür.

Gerçek anlamda özgürleşme, insanın neye sahip olduğuyla değil, nelerden vazgeçebildiğiyle mümkündür.

 

Exit mobile version