SON DAKİKA HABERLERİ

HaberManşetlerSon Dakika

Tarihsel Kırılmalar Arasında Bir Eşik

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dönemde öne çıkardığı “Terörsüz Türkiye” söylemi, ilk bakışta güncel bir güvenlik değerlendirmesi gibi görünse de, Türkiye’nin yüzyıla yaklaşan Cumhuriyet tarihini yakından ilgilendiren bir kırılma noktasını işaret ediyor. Bu söylemin satır aralarında, yalnızca bugünü değil, geçmişiyle yüzleşmiş bir devletin dili gizli. Bu nedenle bu açıklamayı anlamlandırmak için, benzer tarihsel eşiklerle karşılaştırmalı bir okumaya ihtiyaç var.

1925: Şeyh Said İsyanı ve Cumhuriyet’in İlk Travması

Cumhuriyet tarihindeki ilk büyük iç güvenlik tehdidi olan Şeyh Said İsyanı, henüz genç bir devletin varlığını test eden bir kırılmaydı. Yeni rejimin merkeziyetçi ve modernleştirici reformlarına karşı gelişen bu kalkışma, yalnızca bir dini ayaklanma değil, aynı zamanda bölgesel eşitsizliklerin, kimlik taleplerinin ve merkez-çevre geriliminin ilk büyük patlamasıydı.

O dönem devletin verdiği yanıt, sertti. Takrir-i Sükûn Kanunu, İstiklal Mahkemeleri ve idari yapıdaki yeniden düzenlemeler, isyanın bastırılmasının ötesinde bir devlet refleksinin oluşumunu da beraberinde getirdi. Erdoğan’ın “Devlet diz çökmez” vurgusu, bu refleksin devamı niteliğinde bir devlet geleneğini yeniden hatırlatıyor.

1984: PKK’nın İlk Saldırısı ve Yeni Bir Terör Dönemi

12 Eylül askeri darbesinin hemen ardından gelen PKK’nın 1984’teki ilk eylemleri, Türkiye’de terör kavramının yapısal hale geldiği bir dönemin başlangıcıydı. Bu süreç, klasik bir güvenlik meselesinin ötesine taşındı ve Kürt meselesiyle iç içe geçmiş, ideolojik, kültürel ve dış bağlantıları olan karmaşık bir sorun haline geldi.

O dönemdeki devlet politikaları daha çok askeri yöntemlere dayanıyor; bölgedeki sosyoekonomik ve kültürel nedenler çoğu zaman göz ardı ediliyordu. 1990’lara gelindiğinde ise terörle mücadele giderek daha yaygın ve sert bir askeri operasyona dönüşmüştü. Erdoğan’ın “kanlı sektör”, “istismar tezgahı” gibi tanımlamaları, işte bu dönemde şekillenen karanlık yapıları ve çıkar odaklarını da hedef alıyor.

2009-2015: Demokratik Açılım ve Çözüm Süreci

2000’li yılların sonlarında ise Erdoğan liderliğindeki hükümet, terörü sona erdirmek için farklı bir yöntem denedi. Önce “Kürt açılımı”, ardından “çözüm süreci” olarak anılan bu dönem, tarihte ilk defa devletin bu sorunu askeri değil, siyasi ve sosyolojik yollarla çözmeye çalıştığı bir süreçti.

Ancak bu süreç, hem aktörlerin samimiyetine olan inanç eksikliği hem de bölgede oluşan otorite boşluğu nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı. 2015 sonrası, hendek savaşları ve şehir çatışmalarıyla süreç tersine döndü. Bugün Erdoğan’ın konuşmalarındaki “ihanet” ve “karalar bağlayanlar” vurgusu, çözüm sürecinde iyi niyet gösteren devletin, karşılığında güvenlik tehditleriyle karşılaştığına dair bir hafıza notu taşıyor.

Günümüz: Terörsüzlükten Ekonomik Lig Atlamaya

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Terörsüz Türkiye ekonomiyi şaha kaldıracaktır” sözü, Türkiye tarihinde terörle mücadelenin ilk defa büyüme, yatırım ve küresel lig gibi kavramlarla ilişkilendirilmesi bakımından dikkat çekicidir.

1920’ler devletin bekası için, 1980’ler iç güvenlik için, 2000’ler toplumsal barış için mücadele edilen dönemlerdi. Şimdi ise güvenlik, kalkınmanın önkoşulu olarak sunuluyor. Bu, klasik devlet anlayışından daha kompleks bir devlet tahayyülüne geçişi simgeliyor.

Tarih Ne Öğretiyor?

Tarihsel olarak devletler, iç güvenlik sorunlarını yalnızca bastırarak değil, aynı zamanda yeni bir toplumsal sözleşme ile çözüme kavuşturmuşlardır. Fransız Üçüncü Cumhuriyeti’nde Komün sonrası yapılan reformlar, İngiltere’nin İrlanda meselesindeki dönüşümleri veya İspanya’nın Bask sorunundaki deneyimi, her biri terörle mücadelede sadece silah değil, toplumsal barış politikalarının da devrede olduğunu gösterir.

Türkiye’nin “Terörsüz Türkiye” vizyonu, eğer yalnızca silahlı tehdidin bitişi değil, yeni bir eşit vatandaşlık ve hukuki güvenlik rejiminin başlangıcı olarak ilan edilirse, işte o zaman tarihe bir dönüm noktası olarak geçebilir.

Sonuç olarak, Erdoğan’ın konuşması sadece bugünü anlatmıyor; Türkiye’nin Cumhuriyet tarihi boyunca karşılaştığı benzer güvenlik kırılmalarına verdiği tepkilerin bir devamı ve belki de sonuç noktasıdır. Fakat tarihin öğretisi şudur: Sayfaları kapatmak kadar, nasıl kapattığın da önemlidir. Gerçek zafer, sadece silahların susması değil, zihinlerin ve kalplerin ortak bir gelecekte buluşmasıdır.

 

Yanıt Ver

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Haberler İlginizi Çekebilir