Dünyanın bir ucunda, Güney Asya’da kadim bir yara gibi kabuk tutmayan Hindistan-Pakistan çatışması; diğer ucunda, Pasifik kıyılarına vuran büyük güçlerin dalgaları… Görünürde ilgisiz bu iki cephe arasında son günlerde ilginç bir bağ kuruluyor: “Mar-a-Lago Planı.”
Adını, Donald Trump’ın Florida’daki görkemli malikanesinden alan bu plan, resmî bir strateji belgesi değil. Fakat hem bazı komplo teorisyenleri hem de savaş simülasyonu meraklısı strateji analistleri için bu kavram, giderek daha fazla ağırlık kazanıyor. Ortaya atılan iddiaya göre ABD, Çin ile yaşanabilecek olası bir Pasifik Savaşı’na hazırlık yapmak adına, Hindistan-Pakistan gerilimini bir tür “laboratuvar” olarak kullanıyor.
Kulağa fazlasıyla kurmaca gibi geliyor, öyle değil mi? Ancak bu iddianın ardındaki satır aralarına baktığınızda, bazı gerçeklerin loş ışıklar altında gizlenmiş olabileceğini fark ediyorsunuz.
Gerilim mi, Prova mı?
Hindistan ve Pakistan arasındaki düşmanlık yeni değil. Keşmir meselesi, sınır çatışmaları ve nükleer gövde gösterileriyle bezeli onlarca yıl… Ancak bazı çevreler bu defa yaşanan gerilimin daha “karmaşık” bir denklemde ele alınması gerektiğini savunuyor. Çünkü denklemde bu kez sadece İslamabad ve Yeni Delhi değil, Washington ve Pekin de var.
Analistlere göre: ABD, Pakistan’a askeri destek kanallarını yeniden aktif hâle getiriyor. Bu, Hindistan’ın denge politikasını bozmaya yönelik bir hamle olabilir. Çin ile ekonomik ve altyapısal iş birlikleri geliştiren Hindistan, Batı bloğu için artık daha “kontrolsüz” bir partner olarak görülüyor olabilir. Ve belki de en önemlisi: Nükleer gerilimin sınırları zorlandıkça, Pasifik’te yaşanabilecek bir krize dair öngörüler daha gerçekçi hâle geliyor.
Tüm bu ihtimaller, Hindistan-Pakistan çatışmasının sadece iki ülkenin meselesi olmadığını, aynı zamanda küresel bir satranç tahtasının taşlarını temsil ettiğini düşündürüyor.
“Mar-a-Lago Planı” Diye Bir Şey Gerçekten Var Mı?
Resmî bir doküman olarak hayır. Ancak tarih, ABD’nin vekâlet savaşları konusunda nasıl ince hesaplar yaptığını bize defalarca gösterdi. Kore, Vietnam, Afganistan, Irak… Her biri farklı dönemlerin stratejik satranç hamleleriydi. Bugün neden Güney Asya böyle bir oyunun parçası olmasın?
“Mar-a-Lago Planı” adıyla dillendirilen bu senaryo, ABD’nin Çin’e karşı yeni nesil savaş hazırlıkları yaptığı; bunun için psikolojik savaş, medya yönlendirmesi ve sınırlı bölgesel çatışmalar üzerinden strateji test ettiği iddiasına dayanıyor. Gerçekten var mı? Bilmiyoruz.
Ancak önemli olan bu planın yazılı olup olmaması değil — böyle bir stratejinin düşünülüyor olması bile başlı başına bir işaret fişeğidir.
Peki, Ne Anlamalıyız?
Bir gazeteci olarak görevim, komplo teorilerini yaymak değil; fakat bazı iddiaların arkasında görünenden fazlası olup olmadığını sorgulamaktır. Bu bağlamda, Hindistan-Pakistan geriliminin sadece bir bölgesel mesele olarak görülmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Belki de yaşadığımız çağ, bir “simülasyon çağı.” Diplomasi, medya, teknoloji ve askeri stratejiler iç içe geçmiş durumda. Dolayısıyla bir savaşın provasının, kameralar karşısında değil; gerçek insanlar, gerçek topraklar ve gerçek krizler üzerinden yapılması da günümüz gerçekliğinin karanlık bir yüzü olabilir.
“Mar-a-Lago Planı” belki bir hayal ürünü. Ancak hayaller kadar kurgular da, tarih sahnesine yön verebilir. Ve biz gazeteciler, bu gölgelerin içinde doğru soruları sormaya devam etmeliyiz.