Şakir Kurter

Tarih: 01.08.2025 12:30

Yeni Bir Denge, Yeni Bir Türkiye: Suriye Krizinden Bölgesel Liderliğe Giden Yol

Facebook Twitter Linked-in

Yaklaşık on beş yıl önce başlayan Suriye krizi, sadece Ortadoğu’nun değil, Türkiye’nin de siyasal ve toplumsal dokusunu baştan sona dönüştüren bir kırılma anıydı. Sınırlarımızın hemen ötesindeki bu büyük insani ve siyasi kaos, Türkiye’yi bir tercihler sarmalına sürükledi: Pasif bekleyiş mi, yoksa aktif yönetişim mi?

Bugün dönüp baktığımızda, Türkiye’nin bu süreçte izlediği yolun bir “kriz yönetimi” olmaktan çok, bir devlet aklı ve güçlü liderlik bileşimiyle yeni bir devlet mimarisi kurma çabası olduğu açıkça görülüyor.

Kararlılıkla Krizi Aşmak

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye, sınır güvenliğinden göç yönetimine, enerji projelerinden uluslararası askeri operasyonlara kadar çok boyutlu bir refleks ortaya koydu. Afrin, Barış Pınarı, Zeytin Dalı gibi sınır ötesi operasyonlar; sadece terör koridorlarını dağıtmakla kalmadı, Türkiye’nin jeopolitik kararlılığını da dünyaya ilan etti.

Erdoğan, klasik diplomasiyle yetinmeyen, kriz anlarında iradesini sahaya süren bir liderlik modeli sundu. Bu model, zaman zaman Batı’nın eleştirilerini üzerine çekse de, Türkiye’nin güvenliği ve stratejik çıkarları için yeni bir doktrin inşa etti: Gerektiğinde masaya yumruğu vurmak ama masayı da devirmemek.

İttifaktan Devlete Uzanan Strateji

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise bu süreçte Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne verdiği destek ve kriz anlarında sergilediği soğukkanlı yaklaşımla, “devlet aklının” sahadaki temsilcisi haline geldi.

Cumhur İttifakı, sıradan bir koalisyonun ötesinde; bir yönetim modeli, bir toplumsal uzlaşı formülü olarak hayata geçti. Bahçeli’nin özellikle anayasa, milli egemenlik ve göç politikaları konularındaki söylemleri; hem milliyetçi seçmeni hem de devletin reflekslerini ortak bir eksende buluşturdu.

İki liderin uyumu, farklı politik geleneklerden gelseler de, devletin bekasına odaklanan ortak bir vizyonun mümkün olduğunu gösterdi.

Savunmadan Atağa Geçen Türkiye

Bu liderlik senkronizasyonu yalnızca askeri veya siyasi düzeyde kalmadı. Türkiye bugün, geçmişin krizlerinden çıkardığı derslerle savunma psikolojisinden üretim ve atılım psikolojisine geçen bir devlete dönüştü.

Suriye krizinden doğan güvenlik refleksi, zamanla yerini ekonomik, enerjik ve teknolojik hamlelere bıraktı. Türkiye artık yalnızca tehditlere karşı tedbir alan bir ülke değil; bölgesel güç denklemini yeniden yazan bir aktör.

Üretim ve Enerjide Yeni Dönem

Bugün Türkiye’nin masasında çok daha iddialı bir vizyon var: Bölgesel üretim ve enerji üssü olmak. Bu vizyon, sadece hedef değil; sahada atılmış somut adımlarla desteklenen bir gerçeklik.

Türkiye, küresel tedarik zincirlerinin kırıldığı bir dönemde, lojistik avantajları, genç nüfusu ve yükselen teknolojik altyapısıyla Avrupa ile Asya arasında bir sanayi köprüsüne dönüştü. Yeşil mutabakata uyum sağlayan üretim tesisleri, dijitalleşme yatırımları ve savunma sanayii atılımları bu dönüşümün lokomotifi oldu. Karadeniz’de keşfedilen doğal gaz, Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri ve TANAP, TürkAkım gibi dev projeler, Türkiye’yi sadece bir tüketici değil, bir enerji oyuncusu ve geçiş merkezi haline getirdi. Enerjide arz güvenliği kadar, jeoekonomik prestij de artık Türkiye’nin hanesine yazılıyor.

Yatırım ve İstihdamda Sıçrama: Organize sanayi bölgelerindeki artış, teknoloji vadileri, yerli otomobil TOGG gibi projeler, sadece ekonomik kalkınma değil, bölgesel istikrarın da teminatı haline geldi. Yatırımcıların ilgisi, Türkiye’nin üretim kabiliyetine ve istikrarlı yönetimine duyulan güvenin bir sonucu.

İç Politikada Yeni Dengeler

Bu dışa dönük başarılar, iç politikada da yeni bir denge doğurdu. Cumhur İttifakı, yalnızca bir siyasi tercih değil; merkez-sağ, milliyetçi ve muhafazakâr kesimlerin ortak devlet tahayyülünü temsil eden bir güç odağı haline geldi.

Suriye kriziyle test edilen Türkiye, artık bir kırılganlık değil; kurumsal ve stratejik kapasitesiyle güç kazanan bir devlet. Toplumda da bu yeni yönelime dönük bir kabullenme ve destek hissediliyor.

Geleceğin Türkiye’si

Türkiye bugün, krizlerden ders çıkararak büyüyen, devlet aklıyla vizyon geliştiren ve liderlikle yön bulan bir ülke olarak yeni bir çağın eşiğinde.

Artık mesele sadece “krizi yönetmek” değil; krizden bir model, krizden bir güç alanı üretmek. Türkiye bu bağlamda, sadece Suriye krizini değil, kendi iç dönüşümünü de başarıyla yöneten bir örnek ülke haline geliyor.

Erdoğan’ın kararlılığı, Bahçeli’nin devlet tecrübesi ve ortak hedeflerle şekillenen Cumhur İttifakı; Türkiye’yi bölgesel bir lider, küresel bir aktör haline getirme potansiyelini her geçen gün biraz daha görünür kılıyor.

Ve belki de en önemlisi: Türkiye artık sadece geçmişin krizlerini değil, geleceğin denklemlerini de kuran bir ülke olmaya aday.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —