Abluka, sadece bir coğrafyayı değil, bir halkın hayallerini de hapsetti.
Ama bugün, dünyanın dört bir yanından yükselen farklı bir ses var: Küresel Sumud Filosu. 44 ülkeden binin üzerinde insan, kendi rahat hayatlarını geride bırakıp tek bir amaç için buluştu: Gazze’nin ablukasını kırmak.
Bu, sıradan bir insani yardım girişimi değil; bu, insanlığın hâlâ nefes aldığının kanıtı, vicdanın siyaset üstü haykırışı.
Bizi en çok etkileyen, farklı dillerden, farklı kültürlerden, farklı inançlardan gelen insanların aynı hedef etrafında kenetlenmiş olmasıdır. Çünkü acının dili yoktur, gözyaşı pasaport sormaz, açlığın kimliği olmaz.
44 ülkenin bir araya gelişi, aslında “insanlık ailesi”nin hâlâ var olduğunu gösteriyor. Bu girişim sadece ilaç ya da gıda değil, asıl ihtiyacı taşıyor: Umudu. Abluka bedenleri aç bıraksa da asıl yıkım, ruhları teslim almak. O yüzden bu hareketin en güçlü mesajı, zincirleri kırmaktan çok daha fazlasını, ruhu özgürleştirmeyi hedefliyor.
Gazze ablukası, sadece Ortadoğu’ya sıkışmış bir mesele değildir; aynı zamanda uluslararası siyasetin ikiyüzlülüğünün çıplak göstergesidir.
Tam da bu nedenle, 44 ülkenin ortak iradesi, sadece Gazze’ye değil, bütün dünyaya verilmiş güçlü bir mesajdır:
“Adaletin milliyeti yoktur, özgürlüğün dini yoktur, vicdanın rengi yoktur.”
Burada asıl diplomasi devletler tarafından değil, vicdan sahibi insanlar tarafından yapılıyor. Bu, sessizliğe karşı yükselen bir çığlık, çıkarların gölgesinde unutulmuş adaletin yeniden hatırlatılmasıdır.
Bu tabloya salt insani yardım penceresinden bakmak yetersiz kalır. Burada karşımıza çıkan olgu, uluslararası bir dayanışma sosyolojisidir.
Kolektif Vicdan: Durkheim’in ifadesiyle toplumu ayakta tutan ortak değerlerdir. Burada, dünyanın farklı köşelerinden insanların aynı değerlerde buluşması, kolektif vicdanın küresel ölçekte hâlâ işlediğini gösteriyor.
Sivil Diplomasi: Devletlerin soğuk diplomatik masalarında çözülemeyen sorunlara, halkların doğrudan müdahalesi sahici bir alternatif oluşturuyor.
Küresel Sivil Toplum: 44 ülkenin katılımı, ulus-devletlerden bağımsız bir şekilde adalet mekanizmasının nasıl inşa edilebileceğini gözler önüne seriyor.
Bu yüzden bu hareket, sadece bugüne değil; yarının uluslararası ilişkilerine de yön veren bir paradigma değişikliğinin işaret fişeğidir.
Bugün Gazze’den yükselen ses, aslında insanlığın ortak imtihanıdır.
Sorulması gereken soru şudur:
“Binlerce insan yola çıkarken, bizler hâlâ suskun kalabilir miyiz? Gazze için atılan adımlar, bizim sessizliğimizi daha da ağırlaştırmıyor mu?”
Gazze için yapılan bu girişim, sadece oradaki kardeşlerimizin değil, hepimizin geleceğini ilgilendiriyor. Çünkü mesele yalnızca Gazze değil; mesele insanlığın hâlâ insan kalıp kalamayacağıdır.
Ve belki de tarihin bir gün yazacağı en büyük cümle şu olacak:
“Gazze’yi kurtaran, tanklar değil; halkların birleşen vicdanı oldu.”