Salih Altınışık

Tarih: 09.07.2025 09:57

Şapkadan Öte Bir Tartışma: Anayasa, Giyim Kuşam ve Özgürlük Üzerine Düşünceler

Facebook Twitter Linked-in

Cumhuriyet'in devrimci ruhunu yansıtan bu kanun, 1982 Anayasası'nın 174. maddesi ile "İnkılap Kanunları" arasında sayılarak anayasal güvence altına alınmıştır. Bu durum, fesin giyilmesini doğrudan yasaklayan bir anayasa maddesi olmamasına rağmen, ilgili kanun çerçevesinde fiilen bir kısıtlama oluşturmaktadır.

Bu hukuki gerçeklik, şaşkınlık ve hatta hayal kırıklığı yaratan bir tablo sunmakla birlikte, çağdaş bir anayasa tartışması için kritik bir başlangıç noktası teşkil etmektedir.

Kanunların Gölgesindeki Özgürlük Anlayışı

Şapka Kanunu'nun temel argümanı, çağdaş medeniyetin gerektirdiği kıyafetleri benimsemek ve bu yolla toplumsal dönüşümü hızlandırmaktı.

Dönemin koşulları ve devrimin radikal doğası göz önüne alındığında, bu tür bir düzenlemenin amacı anlaşılabilir olabilir. Ancak, aradan geçen yaklaşık yüz yıl sonra, bireysel özgürlüklerin ve çeşitliliğin ön planda olduğu bir dünyada, giyim kuşam gibi kişisel bir tercihin kanunlarla düzenleniyor olmasımodern bir hukuk devleti anlayışıyla ne kadar bağdaşır sorusunu akıllara getirmektedir.

Anayasal güvence altına alınan inkılap kanunları, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerini ve devrimci kazanımlarını koruma amacı taşır.

Bu, şüphesiz ki devletin bekası için hayati bir önem arz etmektedir. Ancak, bu koruma kalkanının, değişen toplumsal dinamikler ve gelişen özgürlük anlayışı karşısında bireysel tercihleri kısıtlayıcı bir role bürünmesi, mevcut hukuki çerçevenin sorgulanmasını zorunlu kılmaktadır.

Bir giyim eşyasının, bir zamanlar toplumsal bir dönüşümün sembolü olması, onun günümüzde de katı bir yasal zorunluluk olarak sürdürülmesinin meşruiyetini aynı güçle taşıyor mu?

Bu, anayasa hukukunun ve siyaset felsefesinin en temel sorularından biridir:

Devletin toplumu şekillendirme yetkisi nereye kadar uzanır ve bireysel özgürlüklerin sınırı nerede başlar?

Yeni Bir Anayasa ve Özgürlüklerin Yeniden Tanımlanması

"Şok içindeyim. Yeni anayasaya bu ülkenin acilen ihtiyacı var" serzenişi, aslında sadece fes meselesine değil, çok daha geniş bir spektrumdaki özgürlükler ve haklar tartışmasına işaret etmektedir.

Türkiye'nin mevcut anayasal yapısı, geçmişin mirasını taşırken, günümüzün ve geleceğin ihtiyaçlarına ne kadar cevap verebiliyor? Bireysel özgürlükler, ifade özgürlüğü, toplanma ve dernek kurma özgürlükleri gibi temel haklar, uluslararası standartlarda ve çağdaş normlarda yeniden ele alınmayı beklemektedir.

Yeni bir anayasa ihtiyacı, bir "devrim kanunu"nun ötesinde, özgürlüklerin kapsamını genişletenbireyin tercihlerine saygı duyan ve devletin müdahale alanını çağdaş demokratik ilkelerle sınırlayan bir yaklaşımı benimsemelidir.

Giyim kuşam gibi kişisel ve sembolik tercihlerde dahi devletin belirleyici rolünün sorgulanması, aslında daha derin bir özgürlük arayışının tezahürüdür. Bu, bireylerin kendi kimliklerini özgürce ifade edebilme hakkının, anayasal zeminde daha güçlü bir şekilde teminat altına alınması anlamına gelir.

Unutmamak gerekir ki, anayasalar durağan metinler değildir; aksine, toplumsal evrimi ve değişen zamanın ruhunu yansıtacak esnekliğe sahip olmalıdırlar. Şapka Kanunu'nun anayasal güvence altında olması, onun tartışılmaz olduğu anlamına gelmemelidir.

Aksine, bu durum, mevcut anayasanın güncellenmesi ve çağdaş bir özgürlük anlayışına hizmet etmesi için güçlü bir argüman sunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti, ikinci yüzyılında, anayasal düzeyde yapacağı reformlarla sadece giyim kuşamı değil, bireysel özgürlüklerin tüm spektrumunu kucaklayacak cesur adımlar atmalıdır.

Bu, gerçekten de şapkadan çok daha öte bir tartışmadır ve geleceğin Türkiye'si için hayati bir dönüşümün kapısını aralayacaktır.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —