Gülhanım Sarı

Tarih: 12.09.2025 23:11

Kalbine Varan İnsan

Facebook Twitter Linked-in

Şifacı olmak da cellat olmak da elimizde. Çünkü seçtiğimiz her kelime, sergilediğimiz her tavır, insanın özüne yolculuğunun bir göstergesidir.

Düşünelim; biz hangisini seçiyoruz? Kalbimizi neyle besliyoruz? Öfkeyle, hırsla, kıskançlıkla mı; yoksa merhametle, şefkatle, iyilikle mi?

Savaşsız bir dünyada "barış" kavramına ihtiyaç duyulmazdı belki. Ama insanoğlunun nefsi, sahip olma arzusu ve cehaleti, bu kelimeleri zorunlu kıldı. Mevlana’nın dediği gibi: “Delinin elinden silahı al da adalet ve barış senden razı olsun.” O hâlde insan önce kendindeki cehaleti, öfkeyi ve silahı elinden bırakmayı öğrenmeli.

Nurullah Genç’in sözleri ise adeta bu gerçeğin özeti: “Kalbine ulaşmış ve kendini tamamlamış hiçbir insandan, insanlığa zarar gelmez.” Çünkü kalbine varan, kendi karanlığıyla yüzleşir ve içindeki ışığı keşfeder.

Bugün belki de en büyük ihtiyacımız, aklın bilgeliği ile kalbin merhametini birleştirmektir. Dünyayı değiştirmek elimizde değil gibi görünse de en yakınımıza göstereceğimiz küçücük bir şefkat, bir tebessüm, bir anlayış; aslında insanlığın büyük yaralarına merhem olabilir.

Unutmayalım, bizden yayılan her duygu bir tohumdur. Ya öfke ekeriz ya da iyilik… İyilik tohumları toprağa düştüğü anda filizlenir; önce küçük bir fidan olur, sonra çiçeklere, sarmaşıklara, meyve ağaçlarına dönüşerek hayatı güzelleştirir. Bizden sonra da umudu diri tutan bir miras olarak kalır.

O hâlde, insanlığa bırakacağımız en büyük miras; kin ve nefret değil, umut ve merhamet olsun. Çünkü dünya, kalbine varan insanların çoğalmasıyla güzelleşecek.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —