Florida’nın okyanus kıyısında, Palm Beach’te, devasa sütunların ardına gizlenmiş altın varaklı salonlar, tavandan sarkan kristal avizeler ve golf arabalarıyla dolu patikalar… Burası Mar-a-Lago. İsmi, “denizden göle” anlamına geliyor ama son yıllarda burada kurulan plan, küresel finans denizinden Amerikan hegemonyasının göletine bir geçiş arayışı olabilir.
Bu ihtişamlı malikâne, Trump’ın mülkiyeti altına girdikten sonra sadece bir tatil yeri değil, ABD’nin ekonomik geleceğinin perde arkasında konuşulduğu bir savaş odasına dönüştü. İsmi kamuoyunda pek zikredilmese de, içeride dönen senaryoya Trump’ın en yakınındaki isimler arasında artık tek bir ad veriliyor: “Mar-a-Lago Planı.”
İlk bakışta bir komplo teorisi gibi görünse de, bu planın parçaları bir süredir yaşadıklarımızla sessizce örtüşüyor: gümrük savaşları, doların baskılanması, uzun vadeli borçlanma stratejileri ve ulusal servet fonlarının yükselişi. Plan üç temel ayak üzerine kurulu ve her biri, küresel dengeleri sarsabilecek nitelikte.
1. İlk Hamle: Ticaretle Başlayan Sessiz Savaş
“Ticaret savaşları iyidir. Ve kazanması kolaydır.”
(Donald Trump, Mart 2018 – Twitter)
Hatırlayın, 2018’de ABD, çelik ve alüminyum ithalatına yüzde 25’e varan gümrük vergileri koymuştu. Çin’e karşı başlatılan bu ekonomik taarruz, kısa sürede Avrupa ve hatta Kanada’ya kadar uzanmıştı.
O gün sadece bir “ticaret savaşı” gibi görünen bu karar, bugün Mar-a-Lago Planı’nın ilk ayağı olarak okunuyor. Amaç net:
Amerikan üretimini canlandırmak, ithalatı frenlemek, ihracatı artırmak.
Trump, “önce Amerika” derken, aslında dünya ticaret haritasını yeniden çizmek istiyordu. Şimdi bu vizyon, daha geniş bir stratejinin parçası olarak sahneye çıkıyor.
2. Amerikan Servet Fonu: Gizli Bir Kasa mı?
Planın ikinci adımı, Amerikan kamu servet fonunun kurulması. Bir başka deyişle: ABD’nin kendi “Norveç modeli.”
Petrol zengini ülkeler yıllardır milli gelirlerini bu fonlarla yönetiyor. ABD ise bu yola farklı bir motivasyonla giriyor:
Ticaret savaşlarında elde edilen kazançları kontrol altında tutmak ve iç yatırımlara yönlendirmek.
Fon, teknoloji, altyapı ve savunma sanayii gibi stratejik alanlarda kullanılacak. Aynı zamanda doların değerini yönlendirmek için bir finansal manivela olacak. Trump’ın eski danışmanlarına göre, bu fon Amerika’nın görünmeyen yumruğu olabilir.
3. Yüzyıl Tahvilleri: Borcu Geciktirmenin İnce Sanatı
Son adım ise en çarpıcısı. ABD, 100 yıllık tahviller çıkarmayı tartışıyor. Faizsiz ya da düşük faizli. Devredilemez!
Kime? Elbette ABD’nin en büyük alacaklılarına: Çin ve Japonya’ya.
Amaç basit:
Mevcut borçları uzun vadeye yaymak, dolar üzerindeki baskıyı azaltmak ve ekonomik bağımlılığı tersine çevirmek.
Trump döneminde Hazine Bakanı Steven Mnuchin bu tahvilleri gündeme taşıdı:
“Eğer borçlanacaksak, bunu çok uzun vadeye yaymak mantıklı olabilir.”
(CNBC, 2019)
Ama sadece vadeyle değil, güvenceyle cezbetmeleri gerekiyordu. Bu yüzden bazı ekonomi danışmanları ABD’nin elindeki 8.133 tonluk altını teminat olarak gösterip, tahvilleri altına dayalı çıkarmayı tartıştı.
Bu tartışmaların akabinde ise Bianco Research’un kurucusu ve başkanı Jim Bianco, ABD’nin altın rezervleri ve federal arazileri gibi varlıklarını kullanarak ulusal borcu teminat altına alma fikrini çeşitli platformlarda dile getirdi.
“36 trilyon dolarlık bir borcumuz var. Bu artık bir ulusal güvenlik meselesi. Ve bence Trump’ın politikaları — altın rezervleri veya federal araziler gibi ABD varlıklarını teminat olarak kullanma fikri dâhil — mevcut durumun sürdürülemez olduğuna dair artan bir farkındalığı yansıtıyor.”
Jim Bianco, Bianco Research LLC’nin kurucusu-The Julia La Roche Show (18 Mart 2025)
Bu stratejinin odağındaki altının ise yeniden değerlendirilmesi planlanıyor. Ancak dünyayı şoke edecek bir strateji ile… Bu stratejinin özeti ise şu:
“ABD, altının ons değerini 150.000 dolara çekerse, elindeki altın 37-40 trilyon dolar eder. Yani borcunun tamamı silinir.”
Bu tahvillerin, kaostan bunalan dünyaya şöyle sunulması öngörülüyor: “İşte altına dayalı güvenli liman. Yüzyıllık garanti.”
Bu hamle, aynı zamanda doları kontrollü şekilde zayıflatmak için stratejik bir fırsat yaratıyor.
Ancak bu tahvillerin piyasada yaratacağı belirsizlik, doların küresel rezerv para statüsünü sarsabilir.
Ve Son Hamle: Tanklar Geri Sayıyor
Planın ekonomik ayakları tamamlandıktan sonra sıra, Trump’ın çok iyi bildiği bir başka oyuna geliyoruz: gücü gösterip pazarlık yapmak. Ancak bu kez pazarlık masasında yalnızca çelik, otomobil ya da tahvil yok.
Masada güvenlik var. Ve elindeki en büyük koz: Amerikan askeri.
Bunu ilk kez 2018 yılında, NATO zirvesinde açık açık dile getirdi. Brüksel’deki toplantı sırasında Almanya’yı hedef alan Trump,
“ABD, Almanya’yı koruyor ama Almanya gidip Rusya’yla milyarlarca dolarlık enerji anlaşmaları yapıyor. Bu büyük bir saçmalık” dedi. (NATO Zirvesi, 11 Temmuz 2018)
O günden sonra bu mesaj tekrar tekrar verildi:
“Amerika sizin güvenliğiniz için asker gönderiyor, üsler kuruyor, harcama yapıyor ama siz hala ticaret masasında bizi çelmeliyorsunuz.”
Bu söz, Trump’ın seçim mitinglerinden Beyaz Saray brifinglerine kadar her yerde yankılandı. 2020’de Trump, Almanya’daki 12 bin ABD askerini çekeceğini duyurdu. Avrupa panikledi. Pentagon bile bu kararın gerekçesi konusunda net konuşmadı. Ama Trump netti:
“Almanya NATO’ya yeterince katkı yapmıyor. O halde neden onları koruyalım?” (Açıklama: 29 Temmuz 2020, Beyaz Saray Basın Toplantısı)
Politico’nun manşeti ise konuyu özetliyordu:
“Trump’ın tehdidi Avrupa’yı savunmasız bırakıyor.”
(Politico, 2020)
Bu, aslında ekonomik değil, jeopolitik bir şantajdı. Avrupa’ya mesaj açıktı: “Ya savunman için para ödersin ya da bizim kurduğumuz yeni sisteme katılırsın.”
Japonya’ya da benzer sözler söylendi. Trump, 2019 G20 Zirvesi sırasında Japonya Başbakanı Şinzo Abe ile yaptığı görüşmenin ardından gazetecilere,
“Eğer Japonya saldırıya uğrarsa biz üçüncü dünya savaşına giriyoruz ama biri bize saldırırsa Japonya sadece olup biteni izliyor. Bu adil değil,” demişti. (G20 Osaka, Haziran 2019)
Bu sözler, bir dönemin diplomatik dili değil, açık bir stratejinin parçasıydı:
Askeri koruma, artık sadece müttefiklik göstergesi değil; bir pazarlık kartıydı.
Bu tehdit, ekonomik baskının tamamlayıcısı olarak devreye sokuluyordu. Eğer müttefik ülkeler ticaret kurallarını ABD lehine esnetmezse, Trump yönetimi doğrudan güvenlik alanını daraltmakla tehdit ediyordu.
Amerikan üslerinin bulunduğu pek çok ülkede bu söylemler endişeyle karşılandı. Ancak aynı zamanda bir fırsat olarak da okundu. Çünkü ABD’nin asker çekme tehdidi, kendi güvenlik mekanizmalarını geliştirmek isteyen Avrupa ülkelerine yer açtı. Almanya, Fransa ve Polonya, 2021’den itibaren NATO içi savunma katkılarını yeniden gözden geçirdi.
Asker çekme tehdidi, Mar-a-Lago Planı’nın belki de en sessiz ama en tehlikeli tarafı.
Bu tehdit sadece savunma politikalarını değil, küresel güvenlik dengelerini de sarsabilecek bir kırılma yaratır.
Asker gider, ama piyasalar titrer.
Şimdi biraz daha detaya inelim ve bu planı formülize edelim.
BRETTON WOODS 2.0 YÜKLENİYOR
Planın genetiği 1944’e dayanıyor. 1944’te Bretton Woods ile dolar, altına bağlandı. 1971’de Nixon bu bağı kopardı. Başkan Nixon, ABD dolarının altın karşılığıyla değiştirilmesini askıya aldığında, yeni bir sistem doğdu: Fiat para düzeni.
“Amerika, dolarını artık altına çevirmek zorunda değil.”
(Richard Nixon, 15 Ağustos 1971)
Şimdi ise bu sistemin çöktüğü konuşuluyor. Trump ve çevresi bu düzenin yerine yeni bir altın standardı, ama bu kez ABD’nin borcunu silecek ve tahvil satmasını kolaylaştıracak şekilde yeniden kurulmuş bir sistem inşa etmeye çalışıyor.
MAR-A-LAGO PLANI = KAOS + GÜVENCE + ALTIN DESTEKLİ BORÇLANMA
Trump döneminde şekillenen bu stratejik plan, yalnızca ekonomiyle sınırlı değil. Ticaret savaşı, askerî tehdit ve altına dayalı finansal araçlar bir araya getiriliyor. Amaç, dünya genelinde bilinçli bir kriz yaratmak ve bu krizin çözümünü yalnızca Amerika’nın sunabileceği bir düzene bağlamak. İşte bu büyük oyunun sadeleştirilmiş ve net formülü:
Formül:
(1) Küresel Kaos Yarat
→ Gümrük Vergileri + Asker Çekme Tehditleri
→ Dünya ekonomilerini zayıflat, güvensizlik üret, dolar dışı arayışları kışkırt
(2) Çözüm Sun: Güvence Mekanizması Kur
→ ABD Kamu Servet Fonu + Askeri ve Ekonomik Güç Gösterisi
→ “Amerika hâlâ en güvenilir liman” algısı yarat
(3) Yeni Para Aracı Sun: 100 Yıllık Altına Dayalı Tahviller
→ Altının ons fiyatını 150.000 $ gibi yüksek bir değere sabitle
→ ABD’nin 8.133 ton altınını teminat göster
→ 37 trilyon dolarlık borcu yeniden yapılandır, hatta sil
İstenen Sonuç: ABD’nin Hem Finansal Hem Jeopolitik Üstünlüğünü Yeniden Kurması
Basit Cümleyle Özet:
“ABD, dünyada ekonomik ve güvenlik krizi yaratıp, bu krizden çıkış için kendi altın destekli tahvillerini çözüm olarak sunarak hem borcunu sıfırlamak hem de küresel hâkimiyetini yeniden kurmak istiyor.”
PENTAGON’UN GÖLGE ROLÜ
Pentagon doğrudan planın parçası olduğunu açıklamasa da, 2018 tarihli bir savunma stratejisi raporunda şu ifade yer aldı:
“Finansal kırılganlık, stratejik zaafa yol açar.” (National Defense Strategy Summary, 2018)
Bu ifade, ekonomi ve güvenliğin artık ayrı düşünülemez hale geldiğini gösteriyor. Pentagon’un bu planın ekonomik altyapısına göz yumması değil, aksine sessiz desteği söz konusu olabilir.
Pentagon’un son 10 yıldaki raporları, ekonomik güvenliğin artık savaş kadar önemli bir stratejik konu olduğunu gösteriyor. 2018 tarihli Ulusal Savunma Stratejisi belgesinde şu vurgu yapılmıştı:
“Mali kırılganlık, ulusal güvenliğin zaafıdır.” (U.S. National Defense Strategy Summary, 2018)
Bu nedenle Pentagon, enerji bağımsızlığı, yerli savunma üretimi ve teknoloji üstünlüğünü mali savaşın cephaneliği olarak görüyor. Mar-a-Lago Planı da işte bu zihniyetin bir ürünü: “savaşsız savaş”.
BİR MALİKÂNEDEN YENİ DÜNYA DÜZENİ
Gümrük vergileriyle tetiklenen kriz, Askeri tehditlerle yaratılan güvenlik boşluğu, Altına dayalı 100 yıllık tahvillerle sunulan “çözüm”, Kamu servet fonuyla içeride verilen güvence…
Tüm bu adımların çıktısı: ABD’nin borçlarını silip küresel üstünlüğünü yeniden kurma projesi.
Ve bu projenin doğduğu yer ne Beyaz Saray, ne Pentagon, ne de Hazine Bakanlığı.
Burası: Mar-a-Lago.
Belki de 21’inci yüzyılın yeni Bretton Woods’u, golf sahası manzaralı altın varaklı bir masada yazıldı.
BİR PLAN MI, YOKSA YENİ BİR KRİZ BAŞLANGICI MI?
Bugün Mar-a-Lago’da çizilen bu yol haritası, sadece ekonomik değil, siyasi bir meydan okumayı da içeriyor. Bu, aslında jeopolitik sopa + finansal havuç stratejisidir.
Doları zayıflatmak, gümrük duvarlarını yükseltmek ve borçları ötelemek… Bunlar kulağa güçlü adımlar gibi gelse de, her biri dünya ekonomisinde taşları yerinden oynatabilecek riskler barındırıyor.
Trump ve ekibi bu stratejiye “yeni bir Amerikan rüyası” diyor. Ancak bazı iktisatçılara göre bu rüya, global bir kabusa dönüşebilir.