Artık milletimizin zihnine 100 yılı aşkın süredir empoze edilmeye çalışılan kalıplaşmış ve statik devlet anlayışının sorgulanması kaçınılmazdır. Çünkü çağ değişmiş, dünya yeniden şekillenmekte, milletler artık yalnız coğrafi değil, tarihsel ve kültürel derinlikleriyle yeniden tanımlanmaktadır.
"Terörsüz bir Türkiye" ideali, sadece güvenlik eksenli bir söylem değil; aynı zamanda bu topraklarda yaşayan her bir ferdin adalet, hürriyet ve aidiyet temelinde yeniden kucaklandığı bir gelecek vizyonudur. Bu vizyonun inşasında katı ideolojik kalıplara, dar görüşlü siyasi reflekslere yer yoktur. Aksine, bu yeni Türkiye tahayyülü; bin yıllık medeniyet birikimimizin, Selçuklu’dan Osmanlı’ya ve oradan Cumhuriyet’e uzanan tarihî sürekliliğin bir yansıması olarak doğmaktadır.
Bugün, devlet yapılarının ecdadın bıraktığı mirasa sadakatle, ancak çağın ruhuna uygun şekilde yeniden inşa edilmesi bir zaruret hâline gelmiştir. Zira yenilenmeyen her yapı, zamanla işlevini kaybeder ve tarihin tozlu raflarında yerini alır. Türkiye, artık kendi içine kapanan değil; kadim hinterlandına uzanan, tarihten aldığı misyonu yeniden kuşanan bir vizyona yönelmiştir.
Unutulmamalıdır ki Misak-ı Milli sadece Anadolu coğrafyasıyla sınırlı değildir. Bu kavram, sadece sınırları değil; aynı zamanda milletin gönül coğrafyasını, tarihsel hafızasını ve küresel vizyonunu temsil etmektedir. Dolayısıyla bu yeni dönemde inşa edilecek devlet ve toplum düzeni; milletin mayasına, kültürel kodlarına ve medeniyet değerlerine uygun bir sistem üzerine bina edilecektir.
Artık "Batı ne der?" anlayışıyla şekillenen politikaların yerini, "Türkiye ne der?" iradesi almaktadır. Bu, sadece bir retorik değişimi değil; aynı zamanda özneleşen, irade sahibi, stratejik akla dayalı bir devlet anlayışının yükselişidir. Bu dönüşüm, belki kısa vadede tam anlamıyla hissedilmeyebilir; ancak zaman içerisinde, tıpkı ecdadı gibi üç kıtaya sirayet eden, fikriyle yön veren, iradesiyle denge kuran bir Türkiye’nin doğuşuna hep birlikte tanıklık edeceğiz.
Bu yeni çağda artık herkes, güçlü, kararlı ve tarihiyle barışık bir Türkiye gerçeğine alışmak zorundadır. Ve inşallah, bu kutlu yürüyüşü durdurabilecek hiçbir güç kalmayacaktır.