Aynı sorunlar yeni kelimelerle yeniden anlatılır, aynı hatalar başka gerekçelerle savunulur. Herkes konuşur, herkes haklıdır, herkes temizdir. Ve tam da bu yüzden her şey biraz daha yanlış gider.
Bu ülkede uzun zamandır kimse yanlış yapmıyor. Herkes elinden geleni yaptığını söylüyor, herkes niyetinin iyi olduğunu anlatıyor, herkes suçu bir başkasına bırakıyor. Ama sonuç ortada. Demek ki mesele niyet değil. Demek ki mesele açıklama bolluğu, sorumluluk kıtlığı.
Bu yıl dünyaya baktık; savaşları izledik, krizleri konuştuk, enerji ve para kavgasını tartıştık. Modern çağın gerçeği bir kez daha kendini gösterdi: Güç artık sadece silahla ölçülmüyor. Akılla, disiplinle, planla ölçülüyor.
Ama biz dışarıdaki fırtınayı seyrederken içeride daha tehlikeli bir zemin kaymasını normalleştirdik. Disiplinsizlik yaygınlaştı, ciddiyet aşındı, “idare eder” anlayışı kural haline geldi. Oysa güçlü devleti ayakta tutan sadece kurumları değil, o kurumlara omurga veren toplumsal disiplindir.
Ekonomi konuşuldu bu yıl. Çok konuşuldu. Rakamlar havada uçuştu, tablolar çizildi, grafikler paylaşıldı. Ama kimse şu basit gerçeği yüksek sesle söylemek istemedi: Ekonomi sadece matematik değildir; ahlâktır. Güven yoksa para durmaz.
Emanet bilinci yoksa bereket olmaz. Kamu malı sahipsiz görülürse, faturayı herkes öder. Sonra da yine kimse yanlış yapmamış olur.
Eğitim tartışmaları da eksik olmadı. Sistem dedik, müfredat dedik, model dedik. Ama asıl meseleye pek yaklaşmadık. Çünkü zihniyet konuşmak zahmetlidir. Kitap değişir, program değişir, sınav sistemi değişir.
Zihniyet değişmezse sonuç değişmez. Biz çocuğu hayata hazırlamak yerine hayattan saklamayı marifet sandık. Sonra edep niye azaldı, sorumluluk niye kayboldu diye şaşırdık.
Edep gidince bilgi yalnız kaldı; yalnız kalan bilgi ya kibir üretti ya boşluk.
Teknoloji çağındayız dedik, veri çağındayız dedik. Doğru. Ama en büyük kayıp veri kaybı değil, irade kaybı oldu. Her şey hızlandı, her şey kolaylaştı ama her şey de yüzeyselleşti. Gelenek dediğimiz şey tam da burada anlamlıydı: ölçü, sınır, terbiye.
Ölçüyü kaybeden toplum ne ailesini koruyabilir ne kurumunu ne de devlet ciddiyetini.
Yıl bitiyor. Yeni bir yıla girerken bu ülkenin yeni sloganlara, parlak cümlelere, süslü vaatlere ihtiyacı yok. Bu ülkenin ihtiyacı olan şey çok daha zor ve çok daha kıymetli: sorumluluk.
Yanlışı örtmek yerine sahiplenebilme cesareti. Liyakati sadakatin önüne koyabilme ahlâkı. “Ben yapmadım” kolaycılığını bırakıp “benim payım var” diyebilme olgunluğu. Çünkü yanlışla yüzleşmeyen toplum, doğruda ısrar edemez.
Ve yılın sonunda elimizde kalan soğuk gerçek şudur: Yanlış yapmadık diye diye, her şeyi yanlış yaptık. Yanlış yapmadığını söyleyenler çoğaldıkça, yanlışlar büyüdü. Sorumluluk üstlenmeyen doğrular bu memleketi yordu.
Eğer yeni yıla da aynı inkâr diliyle girersek, takvim değişir ama kader değişmez.
Çünkü bir ülkede herkes masumsa, bedeli her zaman memleket öder.