Şakir Kurter

Bir çağ daha kapanıyor. Fakat bu kez, kalemle değil; barutla. İran ile İsrail arasında alevlenen savaş, sadece iki ülkenin çatışması değil; aynı zamanda küresel düzenin çürümesine, liberal ütopyaların çöküşüne ve Batı’nın kendi içindeki çelişkileriyle yüzleşmesine dair yakıcı bir işarettir.

Francis Fukuyama’nın 1989’da “Tarihin Sonu”nu ilan ettiği günlerden bu yana dünya çok değişti. Ama belki de en çarpıcı dönüşüm, tarihi yazanların artık değişmiş olmasıdır. Ve bugün, o yeni yazarların başında Türkiye gelmektedir.

Türkiye yalnızca coğrafyanın değil, iradenin, aklın ve dirayetin de merkezindedir.

Denge Üreten, Barışa Yön Veren Ülke Türkiye

Bugün küresel sistemin çatırdadığı, devletlerin değil duyguların yönettiği, hakikatlerin değil algıların hüküm sürdüğü post-demokratik çağda, Türkiye’nin sergilediği sükûnet ve kararlılık, kıymeti her geçen gün daha çok anlaşılan bir değer haline gelmiştir.

Ve bu büyük duruşun merkezinde, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kararlı liderliği ile MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin devlet aklını önceleyen vakur çizgisi yer almaktadır.

Küresel Kaosa Karşı Millet İradesinin Sesi

Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu dönemin yalnızca bir lideri değil; bir çağın inşasında söz sahibi bir şahsiyetidir. Suriye krizinden Karabağ’a, Ukrayna savaşından Gazze trajedisine kadar her büyük krizde, Türkiye’nin duruşunu kişisel karizmasıyla birleştirmiş; “mazlumun yanında, zalimin karşısında” olmayı sadece sözle değil, fiille de göstermiştir.

Bugün de İran-İsrail savaşının ortasında, tüm taraflarla konuşabilen, arabuluculuk yapabilen, küresel kamuoyunun ciddiyetle kulak verdiği nadir liderlerden biridir.

Sayın Erdoğan’ın liderliği, sadece kriz anlarında değil, geleceğin yönünü tayin eden anlarda da kararlılık gösterebilen bir liderliğin adıdır.

Devletin Dirayetli Hafızası

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli ise bu tarihi süreçte, devlet aklının sürekliliğini temsil eden istikrar sütunudur. O, yılların birikimiyle sadece bir parti lideri değil, devletin sessiz ama sarsılmaz vicdanıdır.

Sayın Bahçeli’nin soğukkanlı üslubu, milleti ayrıştıran değil; birleştiren bir duruşun taşıyıcısıdır. Millî meselelerde gösterdiği yüksek feraset, hükümetin ve devletin istikametinde her zaman dengeleyici ve tamamlayıcı bir mihenk taşı olmuştur. Bugün Türkiye'nin içeride birlik, dışarıda kararlılık gösterebilmesinin arkasında, bu iki liderin oluşturduğu istişare zemini vardır.

Kriz Çağında Türkiye Modeli

Dünyanın önde gelen başkentlerinde, karar vericilerin kafası karışıktır. Washington suskun, Brüksel dağınık, Moskova sert ama yalnız, Pekin uzak ve sessizdir.

 

Bu denklemde Türkiye, sadece pozisyon alan değil, pozisyon belirleyen bir aktöre dönüşmüştür. Ve bu dönüşümün mimarları, içeride kurulan güçlü siyasi irade ve liderlik ortaklığıdır.

Türkiye artık edilgen değil, inşa eden bir ülkedir. Sadece tepkisel değil, önleyici ve yol gösterici politikalar geliştirmektedir. Bu, bir milletin tarihiyle, kültürüyle ve siyasi liderliğiyle yakaladığı eşsiz bir imkândır.

Yeni Dünya Kurulurken, Türkiye Masadadır

Tarihin yeniden yazıldığı bu dönemde, Türkiye ne sağa ne sola savrulmaktadır. Yalpalamadan, eğilmeden, eğmeden yürümektedir. Bu yürüyüşte Sayın Erdoğan’ın vizyonu ve Sayın Bahçeli’nin vakarını gören sadece iç kamuoyu değil; bölge halkları, dünya başkentleri ve uluslararası aktörlerdir.

İran-İsrail savaşında Türkiye taraf değil, adaletin yanında duran bir mihenk taşıdır. Hem Kudüs’ün sesi, hem barışın dili olabilen bir ülkenin ne demek olduğunu gösteren bir örnektir.

Ez cümle; tam merkezinde Türkiye vardır. Fukuyama tarih bitti sanıyordu. Oysa tarih, tam da Türkiye’nin adım attığı yerde yeniden başlıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde, Devlet Bahçeli’nin devlet aklıyla desteklenen bu yönetişim modeli; Türkiye’yi sadece bugünün değil, yarının da vazgeçilmez aktörü yapmaktadır.

Ve unutulmamalıdır ki; geleceğin tarihi, bugün gösterilen liderlikle yazılır.


Tarihin Bitişi, Yeni Tarihin Başlangıcı ve Güçlü Türkiye

Bir çağ daha kapanıyor. Fakat bu kez, kalemle değil; barutla. İran ile İsrail arasında alevlenen savaş, sadece iki ülkenin çatışması değil; aynı zamanda küresel düzenin çürümesine, liberal ütopyaların çöküşüne ve Batı’nın kendi içindeki çelişkileriyle yüzleşmesine dair yakıcı bir işarettir.

24.06.2025 10:40:00