Hayat bizden hep bir netlik bekler; bir yerde ya varsındır ya da yok. Bir şeyi ya seversin ya da sevmezsin. Kararsızlığa yer yoktur bu keskin çizgilerde. Tıpkı en sert siyahın yanındaki o en parlak beyaz gibi.
Zihnimde bu aralar bir Sezen Aksu şarkısı yankılanıyor:
“Ya bizdensin ya da onlardan,
Hadi bu köprüyü geç bakalım.
Ya dostsun ya da düşman,
Hadi safını seç bakalım.
Ya siyahsın ya da beyaz,
Ya hep ya hiç, öyle yok biraz…”
Peki, gerçekten sadece iki renk mi var? Düşüncelerinizde griye hiç yer vermediniz mi? Yoksa “Benim için ya beyazdır ya siyah, ikisinin ortası yoktur.” diyenlerden misiniz?
Hayatın bizden beklediği o netliğin aksine, çoğumuz “arafta” kalıyoruz. Gri pusludur, sislidir. Biraz ötekidir, biraz beriki. Hem siyahtır hem beyaz ama aslında hep kararsızdır. Neyi seçeceğini, kim olacağını bilemeden ömrünü tüketen insanoğlunun hikâyesi gibidir gri.
Bir şairin dediği gibi: “Gri, kandırılmış bir beyazdır.” Saflığın, temizliğin ya da masumiyetin bozulmuş hâli… Bir zamanlar tamamen beyaz olanın üzerine düşen lekelerin görünür olmasıdır belki de.
Siyah ve beyazın bir anlamı vardır: Hayatınızda kesinlik arıyorsanız siyahın otoritesiyle, bir umut arıyorsanız beyazın ferahlığıyla buluşursunuz. Ama gri farklıdır.
Belki de gri; siyah olmaya cesareti, beyaz kalmaya ise sabrı olmayanların rengidir. Kimimiz kirlenmeye başlarken grileşiriz, kimimiz ise siyahtan temizlenmeye çalışırken… Gri, sabit bir fikirden uzaklaşmaktır. Her ne kadar belirsizliği ifade etse de aynı zamanda dengeyi ve uyumu da içinde barındırır.
İnsan doğduğunda tıpkı beyaz bir sayfa gibi potansiyellerle doludur. Zamanla siyah gibi köklü bir hâl alır; dünyayı içine hapseder ve yüklenir. Gri ise bu yolculuktaki o ince sızıdır; beyazın incinmiş hâli, siyahın ise iyileşmeye çalışan yüzüdür.
Güzel bir hikâye vardır:
Renkler birbirleriyle tartışır, üstünlük yarışı başlar. Ayrıldıklarında dünya karanlığa gömülür. Tekrar bir araya geldiklerinde ise karanlığı silebilirler. Tüm renklerin birleşmesiyle beyaz ortaya çıkar. O günden sonra renkler birlikte var olur.
Renklerimiz savaşmak için değil, olanı belirginleştirmek içindir.
Siyah, beyaza yer açtığında bir siluet; beyaz, siyahın içine sızdığında bir umut ışığı olur. Gri ise bu ikisinin dengesi olarak her şeye derinlik katar.
Sizin dünyanızda grinin yeri neresi?
Hiç olmamak mıdır gri, yoksa her şeyin ortasında kendi yolunu bulmaya çalışmak mı?
Siyah beyazda, beyaz ise siyahta anlam bulurken; insan en çok o aradaki gri tonlarda kendini arar belki de.
Siz ne dersiniz?