Yıllarca çatışmaların yankılandığı o dağ, bu kez çatışmanın değil, barışın tanığı oldu. 30 PKK’lının omzunda yıllardır taşıdığı silah, yorgun bir hatıraydı artık. Süleymaniye’de, Cezana Dağı’nın eteklerinde kurulan sac bir kâsenin içine, teker teker o silahları bıraktılar. Sustular. Ardından silahları tutuşturdular. Ne zafer ilanı vardı ağızlarında ne de bir yenilginin kabulü. Ama gökyüzüne yükselen duman, bir çağın bittiğini haber verir gibiydi.
Bu görüntü çok tanıdık değil. Ne Ortadoğu’da ne Balkanlar’da, ne de Latin Amerika’da silahlar böyle sahnelerle susar. PKK’nın bu “sessiz ve törensel” silah bırakma ritüeli, yıllar süren kanlı çatışmaların ardından sembollerle dolu bir kapanış gibiydi. Peki bu, gerçekten bir kapanış mı, yoksa daha büyük bir stratejinin perde arkasında bir sahne mi?
Silahlar Susarsa Diplomasi Konuşur
PKK’nın silah bırakma kararı, sadece terörle mücadelede değil, Türkiye’nin bölgesel bir güç olma yolculuğunda da yeni bir sayfayı açabilir. Çünkü içeride silahların sustuğu bir Türkiye, dışarıda diplomatik ağırlığını artırabilir. Suriye’den Irak’a, Libya’dan Karabağ’a kadar Türkiye’nin askeri varlığı kadar diplomatik masadaki gücü de önem kazanacak.
Artık “iç güvenlik” değil, “bölgesel istikrar” kavramı Türkiye’nin strateji belgelerinde daha fazla yer bulacak.
Terörsüz Bir Türkiye, Haritası Değişen Bir Bölge
Silah bırakan bir PKK, yalnızca Türkiye’nin doğusu için değil, Mezopotamya’nın tamamı için kartların yeniden karıldığı anlamına gelir. Çünkü PKK sadece Türkiye içinde değil, Irak’ın kuzeyinde, Suriye’nin kuzeydoğusunda ve İran’ın batısında da bir vekil güç olarak konumlanmıştı. Bu yapı çökerse, bölgedeki bütün güç dengeleri değişir.
Bu da Türkiye için tarihi bir fırsat demek: Irak’la enerji anlaşmaları, Suriye’de nüfuz artırma, İran’la rekabet yerine iş birliği zeminleri...
Türkiye İçin Yeni Bir Cephenin Sonu mu, Yeni Bir Masanın Başlangıcı mı?
Silah bırakmanın bir başka anlamı da şudur: Askeri cephe daralıyor, diplomasi masası genişliyor. Bu masa, sadece Kürt sorununun çözümüne değil, Türkiye’nin bölgesel oyun kurucu rolüne de hizmet edebilir.
Bugün artık Ankara, “sınır ötesi operasyonlarla meşgul bir aktör” değil, “bölgesel denklemleri kuran bir merkez” olmak istiyor. Silahların susması, içeride birliği ve dışarıda etkinliği beraberinde getirebilir.
Silahlar Susar, Sermaye Konuşur
Bir başka önemli başlık: ekonomi. Silahlar susunca sadece barış değil, sermaye de konuşmaya başlar. Uluslararası yatırımcılar, Türkiye’nin doğusunu riskli değil, potansiyelli görmeye başlar. Maden, enerji, lojistik, turizm… Silahlı çatışmaların gölgesindeki iller, yeni ekonomik merkezlere dönüşebilir.
Dahası, Ankara’nın güven veren yüzü, dış sermaye için Ortadoğu'da güvenli bir liman sunar. Terörsüz bir Türkiye, yatırım için bir vaha olur.
Kandil’in Çöküşü, Ankara’nın Yükselişi mi?
PKK silah bırakırsa, Kandil dağının gölgesi de çekilir. Bu sadece bir terör yapısının çöküşü değil, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası kamuoyunda eli güçlenen bir aktör haline gelmesidir. Avrupa, yıllardır “insan hakları” kılıfıyla teröre mesafeli yaklaşırken, artık silah bırakmış bir örgütün demilitarize edilmesi, Türkiye'nin elini haklılaştırır.
Bu da Ankara’yı, hem Batı hem Doğu ile eşit mesafede ilişki kuran gerçek bir bölgesel güç haline getirir.
PKK’nın silah bırakması, bir terör örgütünün sonu değil; Türkiye’nin gelecek yüzyılını şekillendirecek stratejik bir hafiflemedir. İç güvenliğini tahkim etmiş, enerjisini iç çatışmalardan arındırmış bir Türkiye artık daha çevik, daha etkili, daha müdahil bir aktördür.
Bu hafifleme, yalnızca sınır içindeki huzur değil; Kafkasya’da etkinlik, Orta Doğu’da caydırıcılık, Doğu Akdeniz’de denge demektir. Silahların gömüldüğü her metre toprak, Türkiye’nin jeopolitik manevra alanını genişletir. Savunma refleksinden, hamle gücüne geçilen bir çağın eşiğindeyiz.
Bugün dağda yanan her silahta, yarın kurulacak masaların meşruiyeti yükseliyor.
Ve bu kez masayı kuran, şartları yazan, kalemi eline alan Türkiye olacak.