Bazen bir karikatür, bir silahtan daha tesirlidir. Görünürde bir çizgidir, ama aslında bir aklın, bir niyetin, bir projenin dışa vurumudur. Leman dergisinde yayınlanan son karikatür de bu bağlamda ele alınmalıdır. Bu, sıradan bir ifade biçimi değil; doğrudan inançlara, mukaddesata ve milletin sinir uçlarına yönelmiş kasti bir saldırıdır. Zamanlaması, içeriği ve sonrasında sosyal medyada aldığı ivme göz önünde bulundurulduğunda, bunun bir “deneme balonu” değil, düpedüz organize bir toplumsal mühendislik girişimi olduğu açıktır.
Bu ülkede geçmişte de benzer senaryolar sahnelendi. 31 Mart’ta milletin dini duyguları kullanılarak devlet yapısı hedef alındı. 6-7 Eylül’de öfke sokağa salındı, şehirler yakıldı. Gezi olaylarında bir park meselesi üzerinden memleketin sinir sistemi felç edilmeye çalışıldı. Bu örneklerin her birinde görüyoruz ki: Provokasyonların başarısı, karşılığında oluşan tepkide gizlidir. Provokasyonu yapanla, ona öfkeyle karşılık veren arasında fark yoktur; çünkü her ikisi de aynı planın piyonu hâline gelir.
Devlet, resmi açıklamalarla bu oyunun farkında olduğunu göstermiştir. Ancak bu yetmez. Mesele, yalnızca kollukla değil, kalple ve akılla da savunulmalıdır. Zira bu saldırılar, sadece hukuka değil, kültürümüze, inancımıza ve bin yıllık irfanımıza yönelmiştir. Bunun karşısında sağduyusunu yitirmeyen, vakarıyla konuşan ve öfkesini düşmanın hizmetine sunmayan bir millet duruşuna ihtiyaç vardır.
Bu bağlamda bize düşen, oyunun karşısında taş olmak değil, akıl olmak, iz’an olmak, itidal olmaktır. Çünkü bu çağda sabır bir geri çekilme değil, ileri görüşlülüktür. Provokasyona kapılmamak, acizlik değil; ferasetin, hikmetin ve vakarın ta kendisidir.
Hz. Ali’nin şu uyarısını unutmamak gerekir:
“Fitne uykudadır; onu uyandırana Allah lanet etsin.”
Bu söz, bir dönemin değil, tüm çağların uyarısıdır. Ve özellikle bugünün insanına seslenmektedir.
Çünkü fitne, bir gecede toplumları çökertir. Ve çoğu zaman bunun silahla değil, kelimeyle, çizgiyle, manşetle, tweet’le yapıldığını görürüz. Bugün karikatürdür; yarın tiyatro olur, afiş olur, haber başlığı olur. Yöntem değişir, maksat değişmez: Milletin ruh kökünü hedef almak.
Oysa biz bu toprakların çetin sınavlardan geçmiş çocuklarıyız. Malazgirt’ten Çanakkale’ye, 15 Temmuz’a kadar her çağda bir bedel ödedik; ama aklımızı kaybetmedik. Bugün de aynı sorumlulukla hareket etmek zorundayız.
Unutmayalım:
Bazı çizgiler, resim değildir; kurşundur.
Ama bu milletin irfanı, o kurşunu aklıyla durdurur.
Yeter ki feraseti, öfkeye kurban etmeyelim.