Ortadoğu, tarih boyunca çatışmaların ve jeopolitik gerilimlerin eksik olmadığı bir coğrafya oldu. Ancak son dönemde Suriye'de yaşananlar ve İsrail'in stratejik hamleleri, sadece bölgesel değil, küresel barışı da derinden sarsacak potansiyel bir tehlikeye işaret ediyor.
Yıllardır Suriye Kürtlerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanma arayışında olan İsrail'in, bu beklentisinin suya düşmesiyle rotasını Dürzilere çevirmesi, basit bir taktik değişikliğinden çok öte, son derece tehlikeli bir stratejinin ürünüdür.
İsrail'in, Suriye'de bir "istikrarsızlık alanı" yaratma ve bu kaos ortamından faydalanarak nüfuzunu genişletme çabası yeni değil. Ancak bu seferki odak noktası olan Dürziler, bölgenin hassas etnik ve dini dengeleri içinde özel bir konuma sahip.
Tarihsel olarak Suriye, Lübnan ve İsrail'de dağınık halde yaşayan Dürziler, genellikle bulundukları devletlere sadık kalmış ve kendi iç işlerine dönük bir yapı sergilemişlerdir.
Ancak İsrail'in bu topluluğu manipüle etme girişimi, mevcut dengeyi altüst etme ve Ortadoğu'yu yeni bir çatışma döngüsüne sokma riskini barındırıyor.
Peki, İsrail neden Dürzilere yöneldi?
Suriye Kürtlerinin, Ankara'nın sert tepkisi ve kendi iç dinamikleri nedeniyle İsrail'in beklediği etkiyi oluşturmaması, Tel Aviv'i alternatif arayışlara itti.
Dürzilerin stratejik konumu ve demografik dağılımı, İsrail için cazip bir hedef haline geliyor olabilir. İsrail, Dürziler arasında bir ayrılıkçı hareket veya özerklik talebi tetikleyerek, Suriye'nin zaten kırılgan olan toprak bütünlüğünü daha da zayıflatmayı ve kendi güvenlik kuşağını genişletmeyi hedefliyor olabilir.
Bu hamlenin sonuçları sadece Suriye ile sınırlı kalmayacaktır. Ortadoğu'da zaten Lübnan'dan Irak'a, Yemen'den Filistin'e kadar birçok farklı cephede çatışmalar yaşanıyor. Dürziler üzerinden yeni bir cephenin açılması, mevcut ve potansiyel vekalet savaşlarını daha da alevlendirecek, bölgesel güçler arasındaki gerilimi tırmandıracak ve hatta küresel aktörleri doğrudan çatışmanın içine çekme potansiyeli taşıyacaktır.
İran, Rusya ve Türkiye gibi Suriye sahasında aktif olan güçlerin bu duruma kayıtsız kalması beklenemez.
İsrail'in bu stratejisi, sadece bölgesel istikrarsızlığı derinleştirmekle kalmayacak, aynı zamanda uluslararası hukukun temel prensiplerini ve devletlerin egemenlik haklarını da çiğneyecektir. Bir ülkenin iç işlerine bu denli müdahale ve etnik/dini azınlıkları kendi jeopolitik çıkarları için kullanma girişimi, uluslararası arenada ciddi sonuçlar doğurmalıdır.
Sonuç olarak, İsrail'in Dürziler üzerinden Suriye'de istikrarsızlık alanı oluşturma girişimi, Ortadoğu'nun zaten hassas olan dengelerini tamamen altüst edecek, bölgesel çatışmaları küresel bir boyut kazanma riskiyle karşı karşıya bırakacak ve dünya barışı için ciddi bir tehdit oluşturacaktır.
Uluslararası toplum, bu tehlikeli stratejiyi durdurmak için derhal harekete geçmeli, İsrail'in bu provokatif adımlarını kınamalı ve bölgedeki tüm aktörleri sükunete davet etmelidir.
Aksi takdirde, Ortadoğu'da açılacak yeni bir fay hattı, tüm dünyayı sarsacak büyüklükte bir depreme yol açabilir.