Küresel İklim Diplomasisinde Türkiye Etkisi: COP30’da Yeni Taahhüt Dönemi:
Brezilya’nın Belém kentinde başlayan COP30 Zirvesi, iklim diplomasisinde yeni bir dönüm noktasını temsil ediyor.
Paris Anlaşması’ndan on yıl sonra, artık mesele hedef koymak değil, uygulamaya geçmek.

Bu yılın temaları arasında adaptasyon, şehirler, döngüsel ekonomi, biyokalkınma, dijital dönüşüm ve yapay zekâ yer alıyor.

Ancak en dikkat çekici gelişme, Brezilya’nın açıkladığı “Küresel Karbon Piyasası Entegrasyon Koalisyonu” oldu.
Bu girişim, ülkelerin kendi karbon fiyatlama sistemlerini ve kredilendirme piyasalarını ortak standartlar çerçevesinde uyumlu hale getirmeyi hedefliyor.

AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM / CBAM) süreciyle birlikte düşünüldüğünde, karbon fiyatlaması artık sadece çevre politikasının değil, ticaretin ve rekabetin yeni dili haline geliyor.

Öte yandan, COP30 öncesinde duyurulan “Baku–Belém 1,3 trilyon dolarlık iklim finansmanı yol haritası”, gelişmekte olan ülkelerin bu dönüşümü finanse edebilmesi açısından yeni fırsatlar yaratıyor.

Türkiye’den yeni adım:

Brezilya’nın Belém kentinde düzenlenen COP30 Zirvesi öncesinde Türkiye, iklim politikalarında önemli bir adım attı.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, 24 Eylül’de New York’ta gerçekleştirilen İklim Zirvesi’nde Türkiye’nin İkinci Ulusal Katkı Beyanı (NDC 3.0)’nı açıklamıştı.

Belge daha sonra Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sekretaryası’na resmen sunuldu.
Bu kapsamda Türkiye, 2035 yılına kadar 466 milyon ton CO₂ eşdeğeri emisyon azaltımı sağlamayı ve emisyonlarını 643 milyon ton seviyesinde sınırlandırmayı hedefliyor.
Yeni beyan, ekonomik büyüme politikalarıyla uyumlu; adil, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir yeşil dönüşüm vizyonunu temsil ediyor.
COP30’un sürdüğü bu günlerde, Türkiye’nin güncel taahhüdü hem ulusal politikaların kararlılığını hem de küresel iklim diplomasisindeki aktif rolünü vurguluyor.