Şakir Kurter

Yeni bir döneme giriyoruz…” Bu söz, yalnızca bir tespit değil; aynı zamanda yüzyılların devreden mirasını omuzlayan bir ülkeye yöneltilmiş hayati bir ikazdır. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin son dönemde yaptığı açıklamalar, Türkiye’nin içtimai dirliğinden jeopolitik mevcudiyetine dek uzanan geniş bir panoramayı gözler önüne seriyor. Zira o sözler, günümüzün fırtınalı coğrafyasında pusulasını yitirmemek isteyen bir milletin, yeniden kendine dönüş çağrısıdır.

Dünyada barış isterken, kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” diyen Sayın Bahçeli, sadece diplomatik bir temenni dile getirmiyor; aynı zamanda içeride sağlam durmanın, dışarıda dirayetle var olmanın ön şartı olduğunu hatırlatıyor. Bu, doğrudan doğruya ‘iç cephenin tahkimi’dir — yani milletin moral gücünün, milli mutabakatının ve müşterek aklının diri tutulmasıdır.

İran ve İsrail Üzerinden Bölgeye Yeniden Nizam Verme Gayreti

Ortadoğu, bugün yeniden barutun, mezhebin ve petrolün birbirine karıştığı bir dönüm noktasındadır. İsrail’in İran’a dönük saldırıları, yalnızca nükleer kaygılarla sınırlı bir önleyici harekât değil; aynı zamanda bölgenin asli fay hatlarına dönük, hesaplı ve uzun vadeli bir müdahaledir. Şii eksenin kalbi hükmündeki İran’ın askeri ve ideolojik nüfuzu, yalnızca Tel Aviv’i değil, Riyad’ı da rahatsız etmektedir. Suudi Arabistan’ın sessizliği, bu saldırgan senfoninin arka planında derinden işleyen bir mezhebi ittifakın habercisidir.

Hizbullah’tan Haşdi Şabi’ye, Yemen’den Suriye’ye uzanan Şii yayının kırılması için sahneye konulan bu yeni oyunda, İran yalnızdır. Ne var ki bu yalnızlık, sadece askeri değil; stratejik anlamda da bir kuşatılmışlık halidir. Sayın Bahçeli’nin ‘müteyakkız’ olunması yönündeki vurgusu, işte bu tür senaryoların farkında olunması gerektiğinin altını çizmektedir.

Güney Sınırlarımızda Bitmeyen Senaryo

Bu denklemin Türkiye cephesine düşen yansıması ise çok daha yakıcıdır. Suriye’nin kuzeyinde adım adım inşa edilmek istenen terör devleti, sadece bir güvenlik tehdidi değil; aynı zamanda Türkiye’nin jeopolitik bütünlüğüne yöneltilmiş bir hançerdir. İran’ın zayıflamasıyla oluşacak boşluk, batılı güçlerin güdümündeki unsurlar eliyle doldurulursa, bu hançer daha da derine saplanabilir.

Kürt koridoru projesi, bugün yalnızca bir harita tartışması değil; milletin müşterek hafızasında açılmış, kapanmamış bir yaradır. Bu bağlamda Sayın Bahçeli’nin “terörsüz Türkiye” vurgusu, yalnızca bir temenni değil; tarihe karşı bir borcun ifasıdır.

Sayın Bahçeli’nin Kavramsal Haritası

Sayın Bahçeli’nin kullandığı kelimeler; “muhkem, müteyakkız, stratejik direnç”… Hepsi birer kavramsal işaret fişeğidir. Bu ifadeler, yalnızca bir siyasetçinin diline ait değildir; aksine, devlet aklının ve millet bilincinin kesişim noktasında parlayan kelimelerdir.

Türkiye’nin sadece askeri gücüyle değil, içtimai bütünlüğüyle, ahlaki meşruiyetiyle ve tarihsel misyonuyla ayakta kalabileceğini hatırlatan bu sözler, milleti bir iç muhasebeye çağırıyor. İçeride yorgunluk, dağınıklık ve çözülme yaşanırken; dışarıda sahici bir diplomasi ve caydırıcılık inşa etmek mümkün değildir.

Öncü Bir Güç Olarak Türkiye’nin Misyonu

Öyleyse Türkiye ne yapmalı?

Cevap açık: İran’ın geriletilmesiyle oluşacak boşlukta kendi güvenliğini ve bölgesel dengeyi gözeterek hareket etmeli. YPG/PYD’ye alan açacak her gelişmeyi önceden teşhis edip, gecikmeden müdahale etmeli. İsrail-Suudi ekseninin bölgede dayatmaya çalıştığı tek kutuplu düzene karşı, çok taraflı ve adil bir denge politikası kurmalı.

Ve en önemlisi: içeride birliği, dışarıda itibarı öncelemeli.

Dirayetli Millet, Güçlü Devlet

Ortadoğu yeniden karışıyor. Sınırlarımızın ötesinde haritalar yeniden çiziliyor. İşte tam bu esnada, Sayın Bahçeli’nin çağrısı bir kez daha anlam kazanıyor: Barış, önce içeride inşa edilmeli. İç cephe; milli şuur, ahlaki istikamet ve müşterek kader anlayışıyla tahkim edilmeli.

Çünkü ne zaman ki iç cephe çöker, işte o zaman dışarıda zafer diye sunulan her şey birer yanılsamaya dönüşür.

Türkiye için mesele artık bir seçim meselesi değil, bir istikamet meselesidir. Dirençli kalmak için değil, yeniden yön vermek için güçlü olmak zorundayız.

 


İç Cepheden Dış Hatlara Türkiye’nin Mukavemet Çağrısı

“Yeni bir döneme giriyoruz…” Bu söz, yalnızca bir tespit değil; aynı zamanda yüzyılların devreden mirasını omuzlayan bir ülkeye yöneltilmiş hayati bir ikazdır.

20.06.2025 12:39:00