Doping Medya Reklam
artı5tv youtube reklamı

Salih Altınışık

Bu kırılmayı görmezden gelenler hâlâ eski ezberlerle konuşuyor; görenler ise meseleyi sloganlara indirgemeye çalışıyor. Oysa hakikat ikisinden de daha serttir.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti, uzun bir aradan sonra irade sahibidir.
Karar alabilen, direnebilen ve dış baskılara rağmen yol yürüyebilen bir devlet refleksi belirginleşmiştir. Vesayet mekanizmaları geriletilmiş, askerî-bürokratik oligarşinin siyaset üzerindeki tahakkümü kırılmış, halkın iradesi ilk kez bu ölçekte belirleyici hâle gelmiştir. Bu, bu milletin hafızasında kolay kazanılmış bir durum değildir ve asla küçümsenemez.

Ancak tam da burada durup düşünmek gerekir. Devlet güçlenirken toplum aynı ölçüde disiplin kazanmıyorsa, bu güç kalıcı olmaz. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Devletler darbelerle değil, içerden aşınarak zayıflar. Bu aşınmanın adı çoğu zaman disiplinsizliktir.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasetteki en belirgin etkisi, yalnızca iktidar olmak değildir. Asıl etki, yıllardır “doğal”, “kaçınılmaz” ve “dokunulmaz” kabul edilen yapıların görünür hâle gelmesidir. Maskeler düşmüştür. Siyasetin, medyanın, akademinin, kültür dünyasının ve bürokrasinin hangi zihniyet etrafında şekillendiği artık inkâr edilemez durumdadır. Cumhuriyet boyunca halka rağmen kurulan düzen, ilk kez ciddi biçimde sorgulanmıştır.

Bu sorgulama elbette gereklidir. Vesayet düzeni meşru değildir. Seçkinci modernleşme anlayışı bu topluma ağır bedeller ödetmiştir. Ancak vesayetin çekildiği her alanın kendiliğinden sağlıklı bir düzene kavuşacağını düşünmek de büyük bir yanılgıdır. Boşalan alanlar ya sorumlulukla doldurulur ya da başıboşlukla.

Bugün karşı karşıya olduğumuz risk tam da budur. Herkes talepkâr, herkes eleştirel, herkes merkezde. Fakat yük taşıyan az. Devleti yoran muhalefet değildir. Devleti asıl yoran, her şeyi devletten bekleyen ama hiçbir bedel üstlenmeyen edilgenliktir.

Osmanlı’nın çözülme dönemlerine bakıldığında mesele sadece askerî yenilgiler ya da ekonomik darboğazlar değildir. Asıl kırılma, kurumların ciddiyetini kaybettiği, hiyerarşinin tartışmaya açıldığı ve bireyin görevden çok hak talep etmeye başladığı anlarda ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet tarihi de bu gerçeği defalarca teyit etmiştir. Kurum varsa ama ahlak yoksa, düzen uzun süre ayakta kalmaz.

Bu noktada sıkça küçümsenen bir kavrama yeniden bakmak gerekir: gelenek. Gelenek geçmişe övgü değildir. Gelenek, devlet aklının sürekliliğidir. Aileyi ayakta tutan, mesleği itibarlı kılan, kurumu ciddiyetle işleten ve hiyerarşiyi meşru hâle getiren şey gelenektir. Modernlik adına bu yapıların tasfiye edilmesi ilerleme değil, savrulmadır.

Bugün Türkiye’de irade vardır. Bu büyük bir kazanımdır. Ancak irade tek başına yetmez. İrade kurumla, kurum ahlakla, ahlak disiplinle tamamlanır. Bu zincirin herhangi bir halkası koptuğunda, devlet yük taşır ama yol alamaz.

Bu yazı bir muhalefet metni değildir. Devlete karşı yazılmamıştır. Aksine, devletin geleceği için yapılmış bir hatırlatmadır. Çünkü bu millet vesayetle ne kaybettiğini biliyor. Ama dağınıklıkla kaybedecek zamanı artık yok.


Yorum Yazın

Güçlü devleti, disiplinsiz toplum taşıyamaz!

Türkiye, son yirmi yılda basit bir iktidar değişimi yaşamadı. Yaşanan şey, devletin kimin adına, hangi refleksle ve neye dayanarak yönetileceğine dair köklü bir kırılmadır.

19.12.2025 21:03:00

YAZARLAR

artı5tv youtube reklamı