Salih Altınışık

Son zamanlarda yükselen bir endişe dalgası, milletimizin vicdanını derinden sarsıyor: Gençlerimiz arasında, ne yazık ki ilahiyat fakültelerimizin koridorlarına dahi sızdığı söylenen deizm rüzgarları...

Bu durum, sadece bireysel inanç meselelerinin ötesinde, topyekûn bir ahlaki çöküşün ve medeniyetimizin taşıyıcı sütunlarına yönelik ciddi bir tehdidin habercisidir.

Elbette, her nesil kendi sorularını sorar, kendi arayışlarını yaşar. Ancak bugünkü tablonun basit bir "aramak"tan ibaret olmadığı aşikârdır.

Karşımızda, inançsızlığın bir "moda" haline geldiği, kutsalın sorgulandığı, hatta bazen alay konusu yapıldığı vahim bir gerçeklik durmaktadır. Bu tehlikeli gidişatın temelinde yatan dinamikleri doğru tahlil etmek, çözüme ulaşmanın ilk ve en önemli adımıdır.

Kanaatimce, bu inanç erozyonunun en büyük etkenlerinden biri, ne yazık ki entelektüel çevrelerimizde, özellikle de İslami ilimlere vakıf olması beklenen bazı profesör ilahiyatçılarımız arasında gözlemlediğimiz "Hermeneutik bakış açısıyla İslam'ı değerlendirme" arzusudur.

Modernist yorumların, "yeniden okuma" maskesi altında, sahih İslam anlayışını sulandırma çabası, genç zihinlerde büyük bir kafa karışıklığına yol açmaktadır. Kutsal metinleri, kendi subjektif yorumlarına tabi tutma, nassların kesinliğini görecelileştirme ve tarihselliği bahane ederek dini hükümleri zaafa uğratma gayreti, dinin otoritesini sarsmakla kalmıyor, aynı zamanda gençlerin manevi dayanaklarını da dinamitliyor.

Unutmayalım ki, İslam, bir felsefe deneyi ya da bir beşeri ideoloji değildir. O, Cibril'in kalbimize indirdiği, asırlarca ümmetin ittifakıyla anlaşılan, hükmü kıyamete dek baki olan ilahi bir kelamdır.

Genç beyinler, dinlerini kendi hocalarından şüpheyle dinlemeye başlarsa, sığınacakları bir liman bulamazlar.

Bu durumun doğrudan bir sonucu ise kaçınılmaz olarak "ahlaki çöküş"tür.

İlahiyatı, sadece bir "metin bilimi"ne indirgeyen, onu ahiret inancından ve takva boyutundan soyutlayan bir yaklaşım, gençlere ne sağlam bir ahlaki pusula sunabilir ne de onları dünyevi heveslerin ve nefsanî arzuların kuşatmasından koruyabilir.

Zira din, sadece teorik bilgi yığını değildir; o, aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir ahlak felsefesi ve ilahi bir rehberliktir.

Dinin direği sarsıldığında, ahlakın binası da çökmeye mahkûmdur.

Toplumun en dinamik kesimi olan gençliğin, inanç zafiyetiyle birlikte ahlaki değerlerden uzaklaşması, sadece bireysel bir problem değil, aynı zamanda milli ve manevi geleceğimiz için büyük bir tehdittir.

Bu noktada sorumluluk hepimizindir. Başta ilahiyat fakültelerimiz olmak üzere, dini eğitim veren kurumlarımız, asli vazifelerini hatırlamalıdırlar. İslam'ı, tarihin ve günümüzün rüzgarlarından etkilenmeden, sahih kaynaklarıyla, Selef-i Salihin'in anlayışıyla, ruhuyla ve özüyle genç nesillere aktarmak hayati önem taşımaktadır.

Profesörlerimizin akademik özgürlükleri elbette değerlidir; ancak bu özgürlük, kutsalın sınırlarını zorlama ve inançları tahrip etme özgürlüğü değildir.

Bilakis, İslam'a hizmet etme ve onu doğru anlama sorumluluğunu omuzlar.

Gençlerimizin kalplerindeki bu boşluğu doldurmak, onları tekrar Allah'a ve Peygamber'e (s.a.v.) yöneltmek, sağlam bir ahlaki zemin inşa etmek için topyekûn bir gayret göstermeliyiz.

Bu, sadece vaaz kürsülerinden yapılacak çağrılarla değil, ailede verilecek doğru eğitimle, medyanın sorumlu yayıncılığıyla ve ilim ehlinin samimi rehberliğiyle mümkün olacaktır.

Deizm, bir moda akımı değil, bir sapmadır. Ahlaki çöküş, kaderimiz değil, tercihimizin sonucudur.

Gençliğimizin imanına düşen bu gölgeyi kaldırmak, milli ve manevi varlığımızı korumak için hep birlikte, acil ve kararlı adımlar atmak zorundayız.

Aksi takdirde, gelecekte bizi bekleyen tablo, bugün tahayyül ettiğimizden çok daha vahim olabilir.

 


Gençliğimizin İmanına Düşen Gölge: Hermeneutik Rüzgarlar ve Ahlaki Bunalım

Son zamanlarda yükselen bir endişe dalgası, milletimizin vicdanını derinden sarsıyor: Gençlerimiz arasında, ne yazık ki ilahiyat fakültelerimizin koridorlarına dahi sızdığı söylenen deizm rüzgarları...

20.06.2025 18:21:00