Şakir Kurter

 Onlara göre tarih; Tanrı’nın kaleme aldığı, adım adım gerçekleşmesi gereken bir anlatıdır. Ve bu anlatının son bölümü, Vahiy Kitabı’nda yer alan Armageddon savaşına çıkar.

Bu teolojiye göre, Yahudilerin “vaat edilmiş topraklara” dönüşü Mesih’in gelişinin habercisidir. Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması da bu sürecin hızlandırılması anlamına gelir. Donald Trump’ın 2017’de bu yönde attığı adım, sıradan bir diplomatik hamle değil, Evanjelik dünyaya verilmiş doğrudan bir işaretti.

Bu kehanet politikasının en sembolik yansıması, Trump’ın kişisel papazı Paula White’ın Beyaz Saray’daki resmi pozisyonudur. White, Kamu İrtibat Ofisi’nde görev alan ilk Evanjelik vaizdir. Sadece sembolik bir figür değil, aynı zamanda dış politikada özellikle Kudüs, İran, İsrail gibi konularda Trump’ın karar danışmanı haline gelmiştir.

Beyaz Saray, bu süreçte adeta bir kutsal metinler ofisine dönüştü. Kararlar, Pentagon raporlarından önce, Evanjelik liderlerin kanaatleriyle şekilleniyordu. Çünkü kehanet tamamlanmalıydı. Ve bir sonraki durak Armageddondu.

Armageddon: Teolojik Bir Savaşın Haritası

Evanjelik inanca göre Armageddon, Tanrı’nın yeryüzündeki nihai hesaplaşmasıdır. Bu sadece askerî bir savaş değil, uygarlıkların ve inanç sistemlerinin büyük yüzleşmesidir. Ortadoğu bu senaryoda sadece coğrafi bir bölge değil, kutsal bir satranç tahtasıdır.

Kimin hangi karede duracağı, hangi taşın yok edileceği, hangisinin krallığa yol açacağı önceden bellidir.

İşte burada Türkiye, kilit bir ülke olarak öne çıkıyor. Çünkü ne bütünüyle sistemin içindedir ne de tamamen dışındadır. Ne tam anlamıyla Evanjelik kehanetlere karşı bir “düşman” figürüdür, ne de onlara hizmet eden bir “kurtarıcı” konumdadır. Türkiye, tam da bu ikilemin merkezindedir.

Jeopolitik Tabloda Türkiye: Dengeyi Bozan Oyuncu

Türkiye’nin son yıllardaki dış politik hamleleri, yalnızca savunmacı reflekslerle değil, proaktif ve oyun bozucu stratejik zekâ ile şekillenmiştir. Bu durum, Evanjelik çevrelerde Türkiye’ye yönelik okumanın da değişmesine neden olmuştur.

Türkiye’nin Jeopolitik Varlığı Belli Hatlar Üzerinden Yükseliyor:

  • İran’a Komşuluk ve Güvenlik Koridoru
    Türkiye’nin doğu sınırları, Evanjelik inançta “şeytanî güç” olarak kodlanan İran’la komşudur. Ancak Türkiye bu sınırı yalnızca savunmakla kalmıyor; Irak ve Suriye üzerinden kurduğu askeri varlıkla bir denge denetimi tesis ediyor. Bu da onu sistem içinde hem rakip hem dengeleyici hale getiriyor.

     
  • İslam Dünyasında Etkin Liderlik
    Arap Baharı sonrası Türkiye’nin Katar, Somali, Libya gibi bölgelerde üstlendiği roller; diplomasi, askeri teknoloji ve kamu diplomasisinin harmanlandığı bir dış politika modelini doğurdu. Türkiye, İslam dünyasının suskun çoğunluğuna alternatif bir güç merkezi sundu. Bu durum Evanjelik kehanetlerde “yeniden yükselen İslam” olarak tehdit olarak algılanıyor.

     
  • İstanbul’un Mistik ve Stratejik Konumu
    Evanjelik mitolojide İstanbul, bir yandan eski Roma’nın mirasçısı, diğer yandan kıyamet savaşında kilit bir şehir olarak görülür. Boğaziçi, sadece jeopolitik değil, mistik geçit olarak da okunur. Ve Türkiye’nin bu coğrafyada ayakta kalması, kehanetin tamamlanmasını geciktiren bir faktör olarak yorumlanır.

     

Türkiye: Yeni Ortadoğu’da Oyun Kurucu mu, Kuralları Bozan mı?

Amerikan Evanjelik yapıları Türkiye’yi hâlâ bir “problemli müttefik” olarak tanımlar. Ancak bu tanım artık yetersiz. Çünkü Türkiye:

  • NATO içinde ama Batı’nın çizgisinde olmayan

     
  • Rusya’yla temas kuran ama bağımlı hale gelmeyen

     
  • Çin’le ekonomik ilişki geliştiren ama kendi savunma sistemini millîleştiren bir ülke olarak, her paradigmanın dışında bir dengeyi temsil ediyor.

     

Ve bu denge, Evanjelik planlar için tehlikelidir. Çünkü Armageddon senaryosu, herkesin bir safta hizalanmasını gerektirir. Ancak Türkiye, o safları bozan bir jeopolitik gezgin gibi hareket ediyor.

Libya’da ateşkesin seyrini değiştiren, Azerbaycan’da savaşın kaderini belirleyen, Karadeniz’de enerji haritasını yeniden yazan, Akdeniz’de diplomatik yalnızlığı tersine çeviren Türkiye, artık yalnızca bir bölgesel güç değil, çok merkezli dünya düzeninin kilit aktörüdür.

Ve bu aktör, yalnızca oyun kurmuyor; oyun bozuyor.

Yeni Armageddon: Harita Yeniden Çiziliyor

Bugün Gazze’de yaşanan her saldırı, Batı Şeria’daki her abluka, Lübnan sınırındaki her çatışma yalnızca taktiksel değil; stratejik değil; teolojik bir plana hizmet ediyor.

Evanjelikler için Tanrı’nın takvimi işliyor. Her yeni kriz, kehanetin bir başka halkasını tamamlıyor.

Ama bu plana direnebilecek tek şey varsa, o da kendi aklını ve tarihsel hafızasını kullanan devletlerdir. Ve Türkiye, bu anlamda kehanet planını geciktiren, sorgulayan, hatta reddeden en güçlü aktörlerden biridir.

Kehanete Rağmen Kendi Yolunu Çizen Ülke

Evanjelikler için dünya siyasetinde iyi ile kötünün sınırları çizilmiştir. Ancak Türkiye, bu çizgileri tanımayan bir irade sergiliyor.

Trump döneminde kehanete hizmet eden kararlarPaula White gibi Evanjelik figürlerin etkisiyle alındı. Ama Türkiye, Beyaz Saray’da değil, Ankara’da yazılan senaryoya göre hareket etti.

Bugün Türkiye önünde iki yol belirmiş değil; çünkü Türkiye o yolları kendisi açıyor.
Ya kendi tarihini yazmaya devam edecek ve bölgeye yön verecek,
Ya da kehanetlerin edilgen figürü olarak yeniden şekillendirilecek.

Evanjelik planlara göre Türkiye ya “dönüştürülmeli” ya da “tasfiye edilmeli.”
Ama Türkiye, bu dikotominin dışında bir yol inşa ediyor:
 Aktif özne, oyun bozucu denge, çok kutupluluğun taşıyıcısı.

Cevap artık göklerde değil.
 Cevap, masada ve sahada.

 


Evanjelikler, Kutsal Topraklar ve Yeni Armageddon

Yeni Ortadoğu’nun Haritası Çizilirken Türkiye Nerede Duruyor? Tanrısal Kehanetin Coğrafyası… Amerikan sağının ideolojik damarlarında derin bir iz bırakan Evanjelik gruplar, dünya tarihine yalnızca diplomasiyle ya da güç dengeleriyle değil, ilahi bir senaryonun uygulanışı olarak bakar.

11.07.2025 10:27:00