Bu iki gelişme, Ankara’nın hem Batı dünyasıyla ilişkilerinde yeni bir sayfa açtığını hem de Orta Doğu barışı ve küresel istikrar için vazgeçilmez bir aktör hâline geldiğini bir kez daha gösterdi.
Erdoğan’ın New York’taki BM kürsüsünden verdiği mesajlar, Türkiye’nin sadece bölgesel değil, küresel ölçekte de söz sahibi olma hedefini açıkça ortaya koydu. “Dünya beşten büyüktür” sözüyle Güvenlik Konseyi’ndeki mevcut yapının adaletsizliğine dikkat çeken Erdoğan, uluslararası sistemin reforme edilmesi gerektiğini güçlü bir dille savundu.
Özellikle Gazze’de devam eden insani felakete ilişkin sert eleştiriler ve İsrail’in saldırılarının “soykırım” olarak nitelendirilmesi, uluslararası kamuoyunun vicdanına seslenen önemli bir çağrı niteliğindeydi.
BM konuşmasının hemen ardından gerçekleşen Erdoğan–Trump görüşmesi, Türkiye–ABD ilişkilerinde son yıllarda yaşanan gerginliğin ardından önemli bir normalleşme adımı olarak değerlendirildi.
Özellikle F-35 programı ve yaptırımlar konusundaki olumlu sinyaller, ilişkilerin yeniden stratejik düzleme oturabileceğine dair umutları artırdı.
ABD’nin Türkiye’yi yalnızca bir müttefik değil, aynı zamanda Orta Doğu’da krizlerin çözümünde “kilit arabulucu” olarak gördüğü artık açık.
Türkiye’nin tarihsel misyonu, sadece coğrafi olarak değil, kültürel ve medeniyetler arası bir köprü olarak şekillenmiştir.
Avrupa Birliği’nde olduğu gibi sınırların ve engellerin kaldırıldığı, serbest dolaşımın mümkün olduğu bir birlik hayali, İslam ülkeleri arasında da bir gün gerçeğe dönüşebilir.
Orta Doğu’da istikrar ve refah sağlandığında bundan en çok yarar görecek olanlar da yine Batılı ülkeler olacaktır.
Türkiye, Filistin meselesinden Suriye’ye, Irak’tan Körfez gerilimlerine kadar birçok dosyada taraflarla diyalog kurabilen az sayıda ülkeden biri.
Bu diplomatik esneklik, Türkiye’yi sahada arabulucu ve kolaylaştırıcı bir aktör hâline getiriyor.
Erdoğan’ın BM’de dile getirdiği vizyoner söylem ile Washington’da yürütülen pragmatik müzakereler, aslında Türkiye’nin dış politikada yeni bir döneme girdiğini gösteriyor.
Türkiye, hem Batı hem İslam dünyasıyla aynı anda konuşabilen ve iki taraf arasında güvenilir bir köprü kurabilen nadir ülkelerden biridir.
Eğer Türkiye, Trump ile olan iyi ilişkileri ve hedefleri Putin ile olan iyi münasebetleri de bozmadan başarabilirse, gerçek bir dünya lideri olduğunu da pekiştirmiş olacaktır.