Doping Medya Reklam
artı5tv youtube reklamı

Salih Altınışık

Bu, gençliği suçlayan bir söylem değildir; tam tersine, onları böyle yetiştiren zihniyeti sorgulayan bir çağrıdır. Çünkü mesele gençler değil, gençleri bu hâle getiren eğitim politikalarıdır.

Son yıllarda ortaya çıkan tablo iç açıcı değil. Çocuklar acıyı ekranın piksel yoğunluğu kadar hissediyor, savaşlar ve trajediler çizgi film izliyormuş gibi akıp gidiyor. Merhamet, dayanışma, sabır gibi kavramlar giderek yabancılaşıyor. 

Bunun nedeni gençliğin duygusuzluğu değil; biz yetişkinlerin, onları hayattan izole eden aşırı korumacı, yapay, filtreden geçirilmiş bir yaşamın içine sıkıştırmış olmasıdır.

Bugünün çocukları üşümeyi bilmiyor; daha sokağa çıkmadan kat kat giydiriliyorlar. Yorulmayı bilmiyorlar; iki adımlık yere bile arabayla götürülüyorlar. Aç kalmayı bilmiyorlar; acıkmadan önlerine yemek konuyor. 

Sorumluluk almayı bilmiyorlar; her şeyi biz yapıyoruz. Sabretmeyi bilmiyorlar; istekleri “anında karşılanması gereken emir” gibi algılanıyor. Böyle bir çocukluğun yetiştirdiği neslin hayata dair direncinin düşük, duygusal bağışıklığının zayıf olması şaşırtıcı değildir.

Bu tabloyu değiştirmesi beklenen eğitim sistemi ise yıllardır aynı kısırlığın içinde dönüp duruyor. Bilgi yığınıyla doldurulmuş, sınavlara endekslenmiş, duyguyu yok sayan mekanik bir düzen. Sınıflarda bilgi var ama bilgelik yok. 

Teknoloji var ama farkındalık yok. Özgüven var ama özdeğer yok. Çocuğun zihnine hitap eden ama kalbine dokunmayan hiçbir eğitim modeli bu ülkenin geleceğine hizmet edemez.

Tam da bu noktada Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in son dönemde başlattığı müfredat çalışmasını önemli bulduğumu açıkça ifade etmeliyim. Müfredatın sadeleştirilmesi, değer boyutunun güçlendirilmesi, öğrenciyi merkeze alan anlayışın öne çıkarılması Türkiye için kıymetli bir adımdır. 

Yıllardır şikâyet edilen bilgi yığını sorununun hafifletilmesine yönelik çaba önemlidir. Özellikle değer eğitimi vurgusu, uzun süredir ihmal edilen insani boyutu eğitim sistemine yeniden kazandırma potansiyeli taşımaktadır.

Ancak her eğitimci bilir ki müfredat değişir, kitaplar değişir, yönetmelikler değişir. Eğer zihniyet değişmezse sonuç yine aynı kalır. Dolayısıyla Bakanlığın başlattığı bu hamle doğru yönde olsa da tek başına yeterli değildir. 

Bu çalışma, öğretmen yetiştirme sisteminden aile tutumlarına, okul ikliminden dijital kültüre kadar geniş bir alanda desteklenmediği sürece istenen dönüşüm gerçekleşmez. Eğitim politikalarının bakanlarla değişen bir yapıda değil, devlet politikası niteliğinde süreklilik taşıyan bir istikrar çerçevesinde yürütülmesi zorunluluktur.

Türkiye’nin bu çıkmazdan kurtulması için çocukların sadece akademik değil, duygusal ve karakter yönlerinin de güçlendirildiği yeni bir eğitim paradigmasına ihtiyacı var. 

Ailelerin çocukları pamuklara sararak değil, hayatın ölçülü zorluklarıyla tanıştırarak yetiştirmesi gerekiyor. 

Okulların yalnızca ders yapılan bina olmaktan çıkıp, karakter ve değer eğitiminin merkezine dönüşmesi gerekiyor. Sosyal medya bağımlılığının gençlerin ruh dünyasını esir aldığı gerçeğinin en az ekonomik kriz kadar ciddiyetle ele alınması gerekiyor.

Unutmayalım; duygusuz bir nesil, geleceksiz bir ülke demektir. Bu nedenle müfredat çalışması doğru bir adımdır; ancak asıl mesele bu adımı toplumsal bir seferberliğe dönüştürmektir. Çünkü geleceğimizi belirleyecek olan şey çocuklarımızın sadece zekâsı değil, aynı zamanda yüreğidir.


Yorum Yazın

Eğitimin Büyük Çöküşü!

Türkiye’nin yıllardır yüzleşmekten kaçtığı bir gerçek var: Eğitim sistemi, çocuklarımızı hayattan, milletten ve değerlerden kopuk bir duygu yoksunluğuna doğru sürüklüyor.

16.11.2025 22:28:00

artı5tv youtube reklamı