Doping Medya Reklam
artı5tv youtube reklamı

Dilek Yıldırım

Biz yetişkinler çoğu zaman şunu sorarız:
“Niye böyle davrandı?”
Oysa asıl soru şudur: “Ne anlatmaya çalışıyor?”

Bir çocuk büyürken yalnızca boyu uzamaz, kelime hazinesi artmaz. Aynı zamanda iç dünyası da genişler. Tanımadığı duygularla karşılaşır, adını koyamadığı hisler yaşar. Korku, sevinç, hayal kırıklığı, öfke… Hepsi aynı anda ve çoğu zaman çok yoğun gelir. Çocuk, bu duygularla ne yapacağını bilemediğinde davranışları konuşur.

Duygusal gelişim; çocuğun önce “ne hissettiğini” fark etmesiyle başlar.
Sonra bu duygunun neden geldiğini anlamayı öğrenir.
En sonunda da onu nasıl ifade edeceğini…

Ama bu bir anda olan bir süreç değildir. Hiçbir çocuk duygularını kendiliğinden düzenlemeyi öğrenmez. Buna eşlik eden, sabırla yol gösteren bir yetişkine ihtiyaç duyar.

Özellikle özel gereksinimli çocuklar için bu destek hayati önemdedir. Çünkü sosyal ve duygusal beceriler, yalnızca ders saatlerinde kazanılan beceriler değildir. Günlük yaşamın içinde, tekrar tekrar, güvenli ilişkilerde öğrenilir. Bu noktada ailenin, eğitimcinin ve çevrenin dili belirleyici olur.

“Sanırım şu an biraz zorlanıyorsun.”
“Bunu yaşamak seni üzmüş olabilir.”
“Yanındayım, birlikte düşünebiliriz.”

Bu cümleler basit gibi görünür ama çocuk için çok güçlüdür. Çünkü çocuk şunu hisseder:
 “Anlaşılıyorum.”

Duygular adlandırıldığında korkutucu olmaktan çıkar. Çocuk, yaşadıklarının yanlış ya da ayıp olmadığını fark eder. Zamanla bağırmak yerine anlatmayı, içine kapanmak yerine paylaşmayı öğrenir. Bu beceri yalnızca çocuklukta kalmaz; yetişkinlikte kuracağı ilişkilerin de temelini oluşturur.

Özel eğitim ise yalnızca bir program, bir seans ya da haftalık birkaç saat değildir. Özel eğitim bir yaşam yolculuğudur. Ve bu yolculuk, sınıf kapısından çıkıldığı anda başlar. Evde, sokakta, markette, misafirlikte… Her an devam eder.

Bu yolculuğun en güçlü parçası ise ailedir. Aile, çocuğun ilk güven duygusunu yaşadığı yerdir. Onu en iyi tanıyan, en küçük değişimi fark eden, kelimelere dökülemeyen ihtiyacı sezebilen kişidir. Bu yüzden aile, yalnızca “destekleyen” değil; sürecin aktif bir parçasıdır.

Eğitimci sınıfta bir beceriyi öğretirken, aile o beceriyi hayata taşır. Evde, günlük rutinde, gerçek yaşamın içinde… İş birliği olmadığında öğrenilenler sınıfta kalır. Oysa amaç; çocuğun öğrendiklerini hayatına katabilmesi, adım adım bağımsızlaşabilmesidir.

Şunu unutmamak gerekir:
Bir çocuk, kendisine inanan bir yetişkin olduğunda değişir.
Yargılanmadığında açılır.
Anlaşıldığında güçlenir.

Belki her şeyi hemen düzeltemeyiz. Belki bazı günler çok yoruluruz. Ama bir çocuğun sessiz ihtiyacını fark etmek, onun hayatında sandığımızdan çok daha büyük bir iz bırakır.

Çünkü bir çocuk, yanında güvenle durabileceği bir el hissettiğinde, dünyaya daha cesur bakar.


Yorum Yazın

Çocukların Duyulmayan Sesine Kulak Vermek!

Çocuklar her zaman kelimelerle konuşmaz. Bazen susarak anlatırlar, bazen bakışlarıyla…Bazen de “hiç yoktan” çıkan bir öfkeyle ya da gecenin bir yarısı yastığına akan sessiz gözyaşlarıyla.

17.12.2025 23:21:00

artı5tv youtube reklamı