Doping Medya Reklam
artı5tv youtube reklamı

Salih Altınışık

Bugün Türkiye’nin en büyük krizi tam da budur: ahlaki çürüme.

İş dünyasında güven, ekonominin en temel dayanağıdır. Oysa artık ortaklığa sadakat değil, ortağını aldatmak bir beceri gibi sunuluyor. Aldatmayı maharet sayan bir ticaret kültürü, yalnızca ortaklıkları değil, toplumsal dayanışmayı da çökertir. Böyle bir ortamda yabancı sermaye kalıcı olabilir mi? Sermaye en çok güven arar; bizdeyse güven en ucuz meta haline gelmiş durumda.

Siyaset sahnesinde yaşanan manzara da bundan farksız. Cezaevinden çıkan ya da yargılanan kişilerin, adeta birer kahraman gibi sahneye çıkıp siyasi mesaj vermesi normalleşmiş durumda. Mahkeme salonları, adaletin mabedi olmaktan çıkıp politik gösteri alanına dönüşüyor. Bu manzarayı gören genç nesiller hangi hukuka, hangi adalete inanacak?

Spor da toplumsal yozlaşmanın bir başka aynası. Futbolun sonuçları sahada değil, masa başında belirleniyor. Tepki yalnızca mağdurlardan geliyor; siyasilerin itirazı ise koltuklarını sarsmayacak ölçüde sınırlı kalıyor. Böyle bir iklimde spor, toplumsal birlik değil, adaletsizliğin minyatürü haline geliyor.

En tehlikeli olan ise çıkarcılık kültürünün toplumun bütün katmanlarına sirayet etmiş olması. Herkes kendi menfaatini merkeze koyuyor, toplumsal fayda neredeyse unutulmuş bir kavram. Bu sıradan bir yozlaşma değil, bir varoluş krizidir. Tarih defalarca göstermiştir: Roma’nın çöküşü askeri gücünün azalmasından önce ahlaki direncinin kaybolmasıyla başladı. Endülüs yalnızca dış baskılardan değil, içerideki çıkar çatışmaları ve ahlaki çözülmeden dolayı kayboldu. Osmanlı’nın çözülüşü de yalnızca askeri gerilemeyle değil, devlet ve toplum ahlakındaki bozulmayla hızlandı.

Bugün biz de aynı eşiğin üzerindeyiz. Eğer bu çürümeye seyirci kalırsak, geleceğimizi kaybedeceğiz. Oysa çözüm mümkündür. Bunun yolu günübirlik çıkar hesaplarından değil, köklü bir ahlaki yeniden inşa sürecinden geçer. İş dünyasında güven, siyasette hesap verebilirlik, hukukun üstünlüğü ve adaletin tarafsızlığı, sporda emeğin hakkı yeniden merkezde olmalıdır. En önemlisi, bireyden topluma kadar her düzeyde “ben” değil “biz” anlayışı yeniden inşa edilmelidir.

Çünkü bir toplum, yalnızca yollarıyla, binalarıyla ya da teknolojisiyle büyük olamaz. Bir toplum ancak ahlaki omurgasıyla büyük olur. Bugün susanlar, yarın konuşacak bir toplum bulamayabilir. Bugün görmezden gelenler, yarın çocuklarına anlatacak bir gelecek bulamayabilir. Türkiye’nin en yakıcı sorunu ekonomik kriz ya da siyasi çekişmeler değil; en yakıcı sorunu ahlaki çöküştür. Ve bu çöküşe çare bulmak artık ertelenemez bir zorunluluktur.

 


Bir Toplumun Varoluş Sınavı

Bir toplumun en büyük sermayesi ne yer altı kaynaklarıdır ne de yükselen gökdelenleridir. Bir toplumun gerçek serveti, ahlaki direncidir. Eğer bu direnç zayıflar ve çürümeye başlarsa, hiçbir yazılı hukuk, hiçbir ekonomik kalkınma planı ve hiçbir siyasi strateji o toplumu ayakta tutamaz.

16.09.2025 12:23:00

artı5tv youtube reklamı