Kasım 2025’te Bakü’de düzenleneceği açıklanan Avrupa Hahamlar Konferansı, ilk bakışta dinî bir toplantı gibi görünse de, arka planında derin bir jeopolitik anlam taşımaktadır. Yüzlerce hahamın bir araya geleceği, “İbrahim Anlaşmaları”nın genişletilmesi ve Siyonizme karşı faaliyetlerin değerlendirilmesi gibi başlıkların konuşulacağı iddia edilen bu konferans, sıradan bir dinler arası buluşma değil; Batı Asya’nın stratejik dengelerini yeniden biçimlendirmeyi amaçlayan bir yumuşak güç operasyonu izlenimi vermektedir.
Avrupa Hahamlar Konferansı bugüne kadar hiçbir Müslüman ya da Türk ülkesinde düzenlenmemiştir. Dolayısıyla bu yılki toplantının Bakü’de yapılması, sadece bir yer değişikliği değil, sembolik bir hamledir. Bu sembol, yüzyıllardır Türk-İslam medeniyetinin kalbinde yaşayan ortak kimlik bilincine yönelen yeni bir testtir. Zira Azerbaycan gibi hem Türk dünyasının hem de İslam coğrafyasının onurlu bir üyesi olan bir ülkenin, İsrail merkezli bir dini organizasyona ev sahipliği yapması, “normalleşme” adı altında yürütülen ideolojik kuşatmanın Kafkasya’ya taşınması anlamına gelir.
İbrahim Anlaşmaları, 2020’den bu yana İsrail’in Arap dünyasında uyguladığı bir algı mühendisliği projesidir. Amaç, Siyonist siyasetin meşruiyetini genişletmek, direniş hattını psikolojik olarak çözmek ve İslam dünyasında alışkanlık eşiğini yükseltmektir. Bu anlaşmaların bir uzantısı olarak kurgulanan dinî konferanslar, diplomatik ilişkilerin ötesine geçip zihinsel teslimiyeti hedefler. Dolayısıyla mesele hahamların toplanması değil, o toplantının nerede yapıldığı ve neye hizmet ettiğidir. Bu bakımdan Bakü seçimi rastlantı değil, bilinçli bir tercihtir. Çünkü Kafkasya, Asya’nın batı kapısıdır; kim bu kapıyı zihinsel olarak aşarsa, Asya’nın kalbine gireceğini düşünür.
Kardeş Azerbaycan, tarih boyunca bağımsız duruşunu, Türk kimliğiyle İslam bilincini birleştirerek korumuştur. Karabağ zaferi, bu bilincin modern çağdaki destansı örneğidir. Ancak bugün aynı Azerbaycan’ın, farkında olmadan, Siyonizmin yumuşak nüfuz araçlarından biri haline gelecek bir organizasyona ev sahipliği yapması, kardeşlik ruhuna zarar verebilir. Çünkü bu tür etkinlikler, görünürde diyalog zemininde ilerlese de, gerçekte kültürel kodların aşındırılması, ortak kimliğin sulandırılması ve siyasi duruşun nötralize edilmesi sonucunu doğurur.
Tarih, bazı hataların niyetle değil, sonuçla ölçüldüğünü bize defalarca göstermiştir. 20. yüzyıl boyunca Ortadoğu’da yapılan her “iyi niyetli” diplomatik jest, sonunda İsrail’in alanını genişletmiş, direniş coğrafyasının alanını daraltmıştır. Bugün Gazze’de, Kudüs’te, Batı Şeria’da yaşanan trajediler bu “normalleşme” politikasının bedelleridir. İşte bu yüzden Bakü’de bir hahamlar konferansı, sadece bir organizasyon değil, tarih önünde bir sınavdır.
Azerbaycan’ın bağımsızlığı elbette tartışmasızdır; fakat bağımsızlık, sadece siyasal bir statü değil, aynı zamanda bir medeniyet bilincidir. Bu bilinç, ataların kanıyla yazılmış bir onurun devamıdır. Kardeş Azerbaycan’ın liderliği, bu onuru şimdiye kadar büyük bir basiretle taşımıştır. Ancak bu defa mesele, sadece diplomasi masasında değil, kalplerin terazisindedir. Filistin yanarken, Kudüs ağlarken, Gazze’nin çocukları enkaz altında can verirken, bir Müslüman başkentte Siyonizmin temsilcileri toplanıyorsa, bu durum hiçbir gerekçeyle izah edilemez.
Bakü, bizim için sadece bir başkent değil, ortak ruhun ve ortak kaderin sembolüdür. O şehirde ezan sesinin yankısı, Türkçe duaların tınısıyla birleşir. Bu yüzden orada yapılacak her uluslararası toplantı, sadece Azerbaycan’ı değil, bütün Türk-İslam dünyasını temsil eder. Böyle bir zeminde düzenlenecek Hahamlar Konferansı, gelecekte kardeşliğin tarihine gölge düşürecek bir hatıra olarak kalabilir.
Bugün yapılması gereken şey, bu konferansın iptal edilmesi değilse bile, en azından içeriğinin ve amacının yeniden tanımlanmasıdır. Azerbaycan bu süreci, kendi onurunu koruyarak, Türk dünyasıyla istişare içinde yönetmelidir. Çünkü medeniyetler arası saygı, önce kimliğe sahip çıkmakla başlar.
Bakü’nün kalbi, Türk dünyasının kalbidir. O kalpte atacak her yanlış adım, bütün coğrafyayı sarsar. Kardeşliğimizin, ortak tarihimizin ve gelecek ideallerimizin hatırına; bu yanlış adım atılmadan önce, aklın ve vicdanın sesi duyulmalıdır.