Bir haçlı ittifakı olan Avrupa Birliği, Orta Asya’da bulunan Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan ve Tacikistan’a verdikleri 12 milyar Avroluk rüşvet karşılığında, Kuzey Kıbrıs Türk Yönetimini inkâr ederek, toplantı yaptıkları Semerkant şehrinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimini, BM’nin 4. maddesi kapsamında 541 ve 550 sayılı kararlarına istinaden adanın tek sahibi olarak ilan ettiler.
Türkiye’nin asırlardır ada üzerindeki haklarını yok sayarak, askeri siyasi haklarına da karşı çıktılar. Ülkemizi Kıbrıs’ta resmen haçlı Rum’unun dillendirdiği üzere bizi “işgalci güç” olarak kabul ettiklerini onayladılar.
Hem Türk dünyası kardeşliği, hem de ülkemiz için “İŞGALCİ TÜRKİYE” bu ne dostluğu bu ne kardeşliği?
Ayıkla pirincin taşını, hem kardeş ülke diyeceğiz, hem dil kültür ve tarih konusunda ortak çalışmalar yapacağız hem de attığımız adımlara köstek olacağız.
Bumu kardeşlik? Bir Anadolu sözüdür, “bu ne lahana bu ne turşu?” diye.
Bize inat yıllar sonra ilk kez de Kıbrıs Rum Yönetimini “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanımak suretiyle büyükelçilikler atama kararını aldılar.
Samimi bir itirafta bulunayım kendi adıma söylüyorum, söylemlerin pratik hayata geçmesi için önce birleşmeyi hedeflediğimiz Asya coğrafyası Türki ülkeleriyle inanç birlikteliğimizin ihyası olmadığı sürece fantastik bir temenniden öte bir şey değildi.
Atılan imza bir yatırım paketi karşılığında olmuşsa da, aslında sözde dostlarımız tarafından sırtımızdan yediğimiz bir hançer darbesi oldu.
Ne demiştik?
Bu ülkenin Türkü, Kürdü, Lazı ve Çerkes’i şunu asla ve asla unutmayın!
Bizi ırklarımız değil, ancak ve ancak dinimiz kardeş yapar!
Yıllarca Komünist Sovyetler Birliğinin esareti altında kalmış, Asya’nın Türki devletlerinin kendi aralarında bile kardeş ülke olamadıkları gibi, inanç anlayışları itibariyle de seküler bir hayat tarzı yaşadılar.
Bizde ki muhalefet partileri modelinde her tarafa çekilecek sözde milliyetçi mefkûreye sahip devlet olmanın emekleme devrelerini yaşadıkları bir zaman diliminde kendileri ile beraber ortaklaşa “Türk Devletleri Birliği” kurduk.
Böylesi bir ortamda ortak tarih, ortak dil ve ortak kültür kuruluşu çalışmalarına başlanmıştı. Ancak ne var ki AB tarafından verilen 12 milyar Avro rüşvet karşılığında konuşulmaya başlanan Turan hülyası ile yatıp kalkanlar için hayal kırıklığına sebep oldu.
Atılan bu provokatif adımla, aslında 5 Asya Türki Cumhuriyeti Gazze’de onbinlerce Müslümanı katleden Siyonist İsrail’e oldukça yaklaştırmıştır. Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve İsrail arasındaki imzalanan birçok ortak askeri siyasi güç birliği antlaşmalarını da unutmayalım.
Bu antlaşmalara ülkemizin stratejik hakları bağlamında Doğu Akdeniz üzerindeki haklarımızın hala bu kesimlerce meşru sayılmamasını da görmezden gelen bu beşli çete devletin ülkemize elbette vereceği bir cevapları olacaktır.
Her zaman aklımızda tutmamız gereken şey, ülkeler arasında dostlukların değil menfaatlerin olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır. Bu konuda Azerbaycan başkanı Aliyev’in de İsrail siyaseti hakkında kendisine bu minval üzere soru tevcih edilince verdikleri cevap “menfaat ilişkisi” olmuştur.