SON DAKİKA HABERLERİ

HaberManşetlerSon Dakika

İdeolojik Saplantıların Gölgesinde Türkiye Muhalefeti: Tek Parti Döneminden Günümüze Süregelen Bir Milli Uyum Sorunu

Türkiye’nin yakın siyasi tarihi, sadece iktidar mücadeleleriyle değil, aynı zamanda “devlet-millet ilişkisi” üzerine kurulu derin bir ideolojik çatışmayla şekillenmiştir. Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte şekillenen Kemalist ideoloji, özellikle Tek Parti döneminde devletin resmi görüşü olarak kurumsallaşmış; zamanla bu ideolojiyle özdeşleşen bir aydın ve bürokrasi sınıfı oluşmuştur.

Ancak bu seçkinci yapı, halkın geleneksel değerlerinden giderek uzaklaşmış, bu da Türkiye’de ciddi bir “temsil krizi” yaratmıştır. Bugün bile muhalefet bloğunda, özellikle CHP çevresinde, bu tarihsel yükün etkileri açıkça görülmektedir. Bu yazıda, Tek Parti dönemi ile günümüz arasında uzanan ideolojik sürekliliği, ve bu yapının Türkiye’nin gelişimine ne şekilde ket vurduğunu ele alacağız.

1. Tek Parti Döneminden Gelen İdeolojik Miras

1923-1950 arasındaki Tek Parti dönemi, Türkiye’de modernleşme adına büyük sosyal mühendislik projelerinin yürütüldüğü bir dönemdi. Bu dönemde:

  • Laiklik, halkın dini pratikleriyle çatışacak düzeyde sert biçimde uygulandı. 
  • Halkçılık, halk adına karar veren elit bir kadro tarafından yürütüldü. 
  • Batıcılık, milli kültür yerine Avrupa merkezli bir “yeni insan” yaratmayı hedefledi. 

Bu anlayışın sonucu olarak, halkın değerleriyle uyuşmayan bir üst akıl oluştu. Bu kesim, devleti halktan değil, halkı devletten türetmeye çalıştı. Bu da halk nezdinde “devlet bize karşı” algısına yol açtı.

2. Çok Partili Dönem ve Seçkinci Muhalefet Refleksi

1950 sonrası Demokrat Parti ile birlikte halk, ilk defa kendi temsilcilerini iktidara taşıdı. Ancak bu süreçte Kemalist çevreler, “irtica geliyor” paranoyasıyla karşı cepheyi sıkça devreye soktu:

  • Ordu, üniversite ve yargı gibi kurumlar, halkın seçtiklerine karşı bir “vesayet bloğu” oluşturdu. 
  • Her kalkınma hamlesi, “laikliğe tehdit”, “cumhuriyet karşıtlığı” gibi söylemlerle engellenmeye çalışıldı. 

Bu tutumlar, özellikle 1960 ve 1980 darbelerinde kristalize oldu. Muhalefet, halkın değerlerine değil, kurumların kontrolüne dayanarak varlığını sürdürmeye çalıştı. Bu, temsil krizini daha da derinleştirdi.

3. Günümüzde Kemalist Muhalefetin Süregelen Sorunları

Bugün gelinen noktada da, muhalefetin –özellikle CHP’nin– büyük ölçüde hâlâ bu ideolojik mirası taşıdığı görülmektedir. Bunun pratik sonuçları şunlardır:

  1. Milli Projelere Karşı Tavır
  • TOGG, SİHA’lar, TCG Anadolu, Akkuyu gibi projeler, iktidar tarafından yapılmış olmaları nedeniyle küçümsendi. 
  • Bu yaklaşım, halk tarafından “milli çıkarlara değil, siyasi hesaplara göre pozisyon alma” olarak görüldü. 
  1. Toplumdan Kopukluk
  • Başörtüsü gibi konular hâlâ bir “özgürlük değil ideolojik simge” olarak görülüyor. 
  • Geleneksel yaşam biçimi küçümseniyor; muhafazakâr aile yapısı “gericilik” olarak etiketleniyor. 
  1. Gezi Olayları ve Proje Düşmanlığı
  • Havalimanı, köprü, nükleer santral, AVM gibi konuların “karşı devrimci” bir manifestoya dahil edilmesi, halka karşı bir elit kibri olarak algılandı. 
  • Bugün bu projelerin ülkeye sağladığı katkı ortadayken, muhalefet bu öngörüsüzlüğün bedelini halk desteğini kaybederek ödüyor. 
  1. Şeffaflık Söyleminin Çöküşü
  • AK Parti’ye karşı “yolsuzluk” ekseninde yürütülen söylem, bugün CHP’li belediyelerdeki skandallarla inandırıcılığını yitirmiş durumda. 
  • İmamoğlu ve çevresindeki iddialar karşısında yapılan suskunluk, “ideolojik çifte standart” algısını pekiştiriyor. 

4. Türkiye’ye Verilen Zarar

Bu ideolojik takıntıların Türkiye’ye verdiği zararlar sadece politik değil, aynı zamanda sosyolojik ve kültüreldir:

  • Güvenlik alanında: Terörle mücadeleye yönelik her adım “şiddet” ya da “hak ihlali” olarak sunuldu. 
  • Ekonomik alanda: Yatırımlar ideolojik temelli reddedildi, bu da yatırım iklimini baltaladı. 
  • Toplumsal alanda: Muhalefet, halkın yarısıyla duygusal bağ kuramaz hale geldi. 
  • Devlet-millet bütünlüğünde: Temsiliyet duygusu zayıfladı; “halk düşmanı elitler” algısı güçlendi. 

Nitekim birçok muhafazakâr tarihçiler, söz konusu Kemalist ideolojinin halkla asla uzlaşamayacağını ve bir gün bu yapının çökeceğini savunmuştur.

Bugün halkın önemli bir kısmı, muhalefetin bu kibirli, halktan kopuk, milli olmayan ve inandırıcılıktan uzak tavırlarını gördükçe, bu tür tezlerin haklılık payına olan inançları daha da artıyor.

Kemalizm’in halk nezdindeki inandırıcılığı ciddi şekilde aşınmıştır. Bunun yerine milli, yerli, halkla barışık bir siyaset arayışı güç kazanmaktadır.

Sonuç olarak baktığımızda; Türkiye’deki muhalefetin en temel sorunu, iktidarı eleştirmekten çok, topluma nasıl alternatif bir milli vizyon sunacağına dair somut ve sahici bir duruş sergileyememiş olmasıdır. Bu eksiklik, hem halkın muhalefete olan güvenini sarsmakta, hem de Türkiye’nin demokratik gelişimine zarar vermektedir.

İdeolojik saplantılar terk edilmedikçe, milli ruhu yakalamış bir muhalefet Türkiye’de doğmayacaktır.

Öyle görülüyor ki Erdoğan liderliğindeki siyasi irade, ülke yararına olmayan tüm sapkın ideolojileri tarihin çöplüğüne terk ederek, “teknofest gençliği” gibi ülke yararına olan yeni bir ruh yapısı ve yapılanmaların önünü açarak muhalefetin de milli bir eksende yer almasını zorlayacaktır.

Zira milletin arzu ve isteklerinin de bu istikamette olacağı aşikardır.

 

Yanıt Ver

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Haberler İlginizi Çekebilir