ABD’nin de dahil edildiği “3+1” formülünün Türkiye'ye karşı bölgesel bir denge arayışı olduğu öne sürülüyor.
Sigma Live'da yayımlanan analiz, ABD'li düşünce kuruluşu FDD’nin raporuna dayanarak Türkiye’nin son yıllarda savunma sanayinde kaydettiği yerli atılımların bölgedeki güç dengelerini kökten değiştirdiğini vurguluyor.
SİHA’lardan insansız deniz platformlarına, uzun menzilli mühimmattan milli radar ve hava savunma sistemlerine kadar uzanan gelişmelerin Atina’da ciddi stratejik kaygı yarattığı ifade ediliyor.
Yunan basını, Türkiye’nin hem askeri hem diplomatik alanda bölgedeki etkisini artırdığını belirtiyor.
Ege’de balıkçı tekneleri üzerinden yaşanan gerilim, Yunan sahil güvenliğinin açtığı ateş, Türk F-16’larının Atina FIR hattına girdiği iddiaları ve hava sahası tartışmaları, Atina’nın tansiyon başlıkları olarak aktarılıyor.
Tüm bu olayların arka planında ise Yunan medyasına göre “Türkiye’nin güçlenen konumu” bulunuyor.
Yunanistan’ın 2025–2035 dönemini kapsayan 27 milyar euroluk dev silahlanma programı da analizde öne çıkan diğer bir başlık.
Bu program kapsamında:
İsrail’den PULS çok namlulu roketatar sistemleri,
“Aşil Kalkanı” hava savunma sisteminin modernizasyonu,
Heron, Orbiter-3, SPIKE NLOS gibi sistemlerin aktif kullanımı,
Türkiye’ye karşı savunma kapasitesini artırma adımları olarak değerlendiriliyor.
Yunan medyası, Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasına rağmen savunma alanında yerlileşme sayesinde “bölgenin en hızlı değişen ve en öngörülemeyen askeri gücü” haline geldiğini vurguluyor.
ABD’nin Doğu Akdeniz’deki askeri varlığını yalnızca Rusya’ya karşı değil, aynı zamanda Türkiye’nin artan etkisini dengelemek için güçlendirdiği de analizde dikkat çekiyor.
ABD, Yunanistan, İsrail ve GKRY’nin oluşturduğu 3+1 platformunun enerji güvenliğinde ve Doğu Akdeniz’deki doğal gaz hatlarının korunmasında kritik rol üstlenmesi hedefleniyor.
Ayrıca Yunanistan’ın Ukrayna’ya LNG sevkiyatında transit merkez haline gelmesi planın stratejik ayaklarından biri olarak öne çıkıyor.
Yunan basını ve bölge uzmanları, her ne kadar Atina’nın yeni ittifaklar oluşturmaya çalıştığını vurgulasa da, Doğu Akdeniz’de belirleyici ülkenin hâlâ Türkiye olduğunun altını çiziyor.
Türkiye’nin savunma kabiliyetleri, ekonomik kapasitesi, jeopolitik konumu ve diplomatik hamleleri bölgedeki tüm denklemde temel faktör olarak görülüyor.