Katıldığı uluslararası bir programda konuşan Varufakis, Suriye’de Esad rejiminin çökmesiyle oluşan güç boşluğunun Ankara ile Tel Aviv’i doğrudan karşı karşıya getirdiğini söyledi. Varufakis’e göre Türkiye’nin son yıllarda savunma sanayisine yaptığı dev yatırımların, özellikle de Tayfun hipersonik füze hamlesinin arkasında bu kaçınılmaz yüzleşme yatıyor.
Varufakis, Esad’ın devrilmesiyle Türkiye ile İsrail arasında yıllardır var olan fiili tamponun ortadan kalktığını belirtti. Ankara’nın Suriye’deki etkisini artırması, İsrail’in ise Golan Tepeleri üzerinden Suriye sahasına daha derinlemesine yerleşme planları iki ülkeyi aynı coğrafyada karşı karşıya getirdi.
Eski Bakan’a göre İsrail, Suriye’de Dürzi unsurlar ve terör örgütleriyle kurduğu ilişkilerle sahayı şekillendirmeye çalışırken, Türkiye askeri ve siyasi kapasitesiyle bu planların önünde en büyük engel olarak görülüyor.
Varufakis, Türkiye’nin stratejik yaklaşımını tek bir cümleyle özetledi: “Türkiye, barış dönemlerinde savaş hazırlığı yapıyor.”
Bu çerçevede Türkiye’nin savunma bütçesindeki artışa dikkat çeken Varufakis, 2025 yılı için savunma harcamalarının 47 milyar dolara yükseldiğini ve bunun yüzde 17,5’lik bir artış anlamına geldiğini vurguladı. Hipersonik füze teknolojileri, insansız sistemler ve yerli üretim oranındaki sıçrama, Ankara’nın olası bir bölgesel çatışmaya karşı caydırıcılık inşa ettiğini gösteriyor.
Varufakis’in en çarpıcı açıklaması ise Tel Aviv’de görüştüğünü söylediği eski bir İsrail istihbarat yetkilisine ait. İsmi açıklanmayan bu yetkiliye göre Tayfun Blok-4, Mach 5’in üzerindeki hızıyla dakikalar içinde İsrail’deki her hedefi vurabilecek kapasiteye sahip.
Yetkilinin Varufakis’e söylediği iddia edilen sözler dikkat çekici: “Çelik Kubbe böyle bir tehdide karşı çalışmaz. Önümüzde iki seçenek var: Doğu Akdeniz’de Türk hâkimiyetini kabullenmek ya da tamamen hazır olmadan önce harekete geçmek. Sen olsan hangisini seçerdin?”
Bu ifadeler, İsrail güvenlik bürokrasisinde Türkiye kaynaklı tehdit algısının ne denli yükseldiğini gözler önüne seriyor.
Varufakis, İsrail’in Aralık ayından bu yana Suriye’de 400’den fazla hedefi vurduğunu, asıl amacın ise Türkiye’nin bölgede kalıcı bir askerî ve ekonomik alan oluşturmasını engellemek olduğunu savundu.
Nisan ayında İsrail savaş uçaklarının Suriye’de Türk unsurlarıyla bağlantılı tesisleri vurduğunu hatırlatan Varufakis, bu saldırıların açık bir mesaj taşıdığını söyledi: “Türk askerî altyapısına izin vermeyeceğiz.”
Eski Bakan’a göre Türkiye yalnızca sahada değil, ekonomide de savaş senaryolarına karşı pozisyon alıyor. Ankara’nın döviz rezervlerini yeniden yapılandırdığını belirten Varufakis, altın stoklarının yüzde 45 artırıldığını, dolar varlıklarının ise azaltıldığını ifade etti.
“Altın donmaz. Altın Washington tarafından yaptırıma uğratılamaz.” diyen Varufakis, Türkiye’nin olası Batı yaptırımlarına karşı ekonomik kalkan oluşturduğunu savundu.
Türkiye’nin savunma ihracatının 2024’te yüzde 29 artarak 7,1 milyar dolara ulaştığını hatırlatan Varufakis, Ankara’nın savunma ihtiyaçlarının artık yüzde 70’ini yerli üretimle karşıladığını söyledi. Bu tabloya göre Türkiye, sadece bölgesel bir güç değil, küresel savunma pazarında da kalıcı bir aktör haline geliyor.
Varufakis’e göre İsrail, Türkiye’nin Suriye’deki genişlemesini yalnızca askerî değil ekonomik yollarla da frenlemeye çalışıyor. Haftalar içinde Suriye’deki Türk projelerinin sigorta primlerinin yüzde 200 arttığını belirten Varufakis, bunun örtülü bir ekonomik savaş olduğunu ifade etti.
Türkiye’nin buna cevabı ise siyasi cephede sert oldu. Netanyahu ve 36 İsrailli yetkili hakkında soykırım suçlamasıyla tutuklama taleplerinin gündeme gelmesi, ilişkilerin geri dönülmez bir kırılmaya girdiğini gösteriyor.
Doğu Akdeniz’deki enerji rekabetinin küresel etkilerine de değinen Varufakis, Türkiye’nin Azerbaycan’dan Avrupa’ya uzanan gaz yollarını kontrol ettiğini, İsrail’in ise Doğu Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ulaşmak istediğini söyledi. İki proje birbirinin doğrudan rakibi.
Varufakis’in iddiasına göre askeri bir çatışma, Avrupalıları Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez net bir taraf seçmeye zorlayabilir. Viyana’da yapılması planlanan Doğu Akdeniz gazı oturumunun, güvenlik endişeleri nedeniyle iptal edilmesi bu gerilimin somut göstergesi olarak öne çıkıyor.
Varufakis sözlerini şu uyarıyla tamamladı: “Bu kriz sadece Türkiye ile İsrail arasında değil. Bu, Avrupa’nın enerji güvenliğini, NATO’nun geleceğini ve Ortadoğu’nun yeni haritasını belirleyecek bir kırılma noktası.”
Bölge kaynarken, Tayfun’un gölgesi yalnızca İsrail’in değil, tüm Doğu Akdeniz’in üzerine düşmüş durumda.