Reşit olmayan kız çocuklarına yönelik cinsel istismar, fuhuş ve insan kaçakçılığı suçlamalarıyla yargılanırken hücresinde ölü bulunan milyarder Epstein’e ait belgeler arasında yer alan bir fotoğraf, dosyanın seyrini kökten değiştirdi.
Söz konusu görüntüde Epstein’in, İsrail Savunma Bakanlığı’na (IDF) ait logolu askeri bir tişört giymesi, yıllardır dile getirilen “yabancı istihbarat bağlantısı” iddialarını yeniden alevlendirdi. Fotoğraf, yalnızca sembolik bir ayrıntı mı yoksa küresel bir istihbarat operasyonunun açık bir işareti mi?
ABD Adalet Bakanlığı tarafından kamuoyuna sunulan Epstein belgeleri, daha yayımlanır yayımlanmaz büyük tepki çekti. Demokratlar ve bağımsız hukuk çevreleri, açıklanan evrakların dosyanın yalnızca küçük bir bölümünü oluşturduğunu, kritik isimlerin ve bağlantıların ise ağır sansürle gizlendiğini savundu.
Özellikle bazı siyasi figürlerin belgelerde yer almasına rağmen isimlerinin karartılması, “kimin, neden korunduğu” sorusunu beraberinde getirdi. ABD kamuoyunda hâkim görüş, sansürün güçlü ve dokunulmaz isimleri korumaya yönelik olduğu yönünde.
Yayımlanan belgelerde ABD’nin eski başkanlarından Bill Clinton’ın isminin ve fotoğraflarının sıkça yer alması, buna karşın Donald Trump’ın dosyada yer almaması ya da sansürlenmesi, tartışmaları daha da büyüttü.
Dosyada ayrıca komedyen Chris Tucker, pop müziğin efsane ismi Michael Jackson gibi küresel çapta tanınmış isimlerin adlarının geçmesi, Epstein ağının yalnızca siyasi değil, kültürel ve ekonomik elitleri de kapsadığını gözler önüne serdi.
Belgelerdeki en çarpıcı görsellerden biri ise Epstein’in üzerinde “Israel Defense Forces” (IDF) yazılı, zeytin yeşili askeri tişörtle görüntülenmesi oldu. Bu kare, Epstein’in yalnızca bir finansör ya da suç örgütü lideri değil, uluslararası istihbarat ağlarının bir parçası olduğu iddialarını yeniden gündeme taşıdı.
Yıllar önce The Telegraph başta olmak üzere bazı Batılı medya kuruluşları, Epstein’in özel jetinde ve malikânelerinde çekilen benzer fotoğraflara dikkat çekmişti. Ancak bugüne dek ne İsrail makamlarından ne de ABD yönetiminden bu konuda net ve tatmin edici bir açıklama gelmedi.
Epstein’in İsrail ile ilişkileri yalnızca bir tişörtle sınırlı değil. Belgeler, Epstein’in İsrail eski Başbakanı Ehud Barak ile 2013–2017 yılları arasında en az 36 kez görüştüğünü ortaya koyuyor. Ayrıca Barak’ın, Epstein bağlantılı bir teknoloji fonundan 2015 yılında yaklaşık 1 milyon dolarlık yatırım aldığı da dosyada yer alan dikkat çekici ayrıntılar arasında.
Bu temaslar, Epstein’in “sıradan bir suçlu” değil, çok katmanlı bir güç ağının parçası olduğu yönündeki şüpheleri güçlendiriyor.
Epstein dosyasına dair en sarsıcı açıklamalardan biri, eski İsrailli istihbaratçı Ari Ben-Menashe tarafından yapılmıştı. Ben-Menashe, Epstein’in onlarca yıl boyunca ABD’li ve Avrupalı üst düzey politikacılara yönelik şantaj amaçlı bir istihbarat operasyonunun merkezinde yer aldığını öne sürdü.
Geçtiğimiz yıl RT televizyonuna konuşan Ben-Menashe, Epstein dosyasında yalnızca Amerikalı isimlerin değil; eski Norveç Başbakanı Thorbjørn Jagland, Google’ın kurucu ortağı Sergey Brin, CIA Direktörü William Burns ve Ehud Barak gibi çok sayıda küresel aktörün bulunduğunu iddia etti.
“Bu yapı, dünyanın dört bir yanındaki politikacıları tuzağa düşürmeyi amaçlayan organize bir istihbarat operasyonuna dönüştü” diyen Ben-Menashe, Epstein ağının 1990’lı yıllarda Orta Doğu barış sürecini dahi bilinçli şekilde sabote ettiğini savundu.
Küresel Sessizlik Ve Cevapsız Sorular
Jeffrey Epstein’in ölümü hâlâ aydınlatılabilmiş değil. Belgelerin sansürlenmesi, kilit isimlerin korunması ve istihbarat bağlantılarına dair iddiaların cevapsız kalması, kamuoyundaki şüpheleri daha da derinleştiriyor.
Epstein dosyası artık yalnızca bir pedofili ve suç ağı skandalı değil; devletler, istihbarat servisleri ve küresel elitler arasındaki kirli ilişkiler zincirinin sembolü hâline gelmiş durumda.
Ve en kritik soru hâlâ ortada duruyor: Gerçekler ne zaman ve kimler için açıklanacak?