Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), 1960’ların sonlarından itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm anayasal kurumlarına sızma stratejisi ile hareket eden bir yapılanma olarak, gizli ve tehlikeli bir şekilde örgütlendi. Bu süreçte ordu, emniyet, yargı ve eğitim gibi kritik kurumlarda yer edinen FETÖ, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası gücünü daha da pekiştirdi.
12 Eylül Darbesi ve FETÖ’nün Strateji Değişimi
FETÖ’nün kurucusu Fetullah Gülen, darbe döneminde cuntacılara destek veren bir tutum sergiledi. 1979 yılında örgütün yayın organı olan Sızıntı dergisinde yazdığı “Asker” başlıklı makalede, “Tuğa selam, sancağa selam ve onu tutan sancağa binlerce selam” diyerek askeri darbenin destekçisi olduğunu alenen ortaya koydu. Darbe sonrası yazılarında da askeri yönetimi öven bir dil kullandı ve devlet içerisindeki yapılanmalarını güçlendirmeyi hedefledi.
Ordu ve Emniyette İstihbarat Odaklı Kadrolaşma
1980 sonrası ordu ve emniyette derinleşen yapılanma, özellikle harp okulları ve polis kolejlerinde örgüt mensuplarını yetiştirmeye odaklandı. 1984 yılından itibaren soruları çalarak kendi üyelerini askeri ve polis okullarına yerleştiren FETÖ, mahrem imamlar vasıtasıyla örgütlenen öğrencileri adım adım takip etti. Öğrenciler, örgüt evlerinde gizli toplantılarla Gülen’in propagandalarına maruz bırakıldı.
Sızma Stratejisi ve Yıllarca Devam Eden Sessizlik
Gülen, örgüt üyelerine verdiği talimatlarda, devletin kritik noktalarına sızarken dikkat çekmeden hareket etmelerini ve her fırsatta esnek olmalarını vurguladı. “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!” şeklindeki öğütleriyle, üyelerine gizlilik prensibini benimsetti. Bu sinsi strateji, yıllar içerisinde kamu kurumlarının önemli mevkilerine kadar ilerlemelerine yol açtı.
1980’li Yıllarda Soruşturulan Ancak TSK’dan Atılmayan Öğrenciler
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 1980’li yıllarda FETÖ’nün orduya sızma girişimlerini tespit etti. Ancak yaşları küçük olduğu gerekçesiyle bazı örgüt mensubu öğrenciler TSK’dan atılmadı. Bu öğrencilerden birçoğu, 15 Temmuz 2016’daki hain darbe girişiminde albay ve general rütbeleriyle ön saflarda yer aldı. Tuğgeneraller Şener Topuç, Murat Yetkin, Erdem Kargın ve Eyüp Gürler gibi isimler, bu dönemden beri örgütle ilişkileri bilinen ancak gerekli işlem yapılmayan kişilerdendi.
Kamu Sınavları Üzerinden Kadrolaşma ve Tasfiyeler
FETÖ, 2000’li yılların başından itibaren kamu sınavlarına da el attı. KPSS, ÖSYS gibi sınavların sorularını hukuka aykırı yollarla ele geçirerek kendi mensuplarını devletin kilit noktalarına yerleştirdi. Öte yandan, sahte belgeler ve delillerle örgüte mensup olmayan kişilere karşı soruşturmalar açılarak, kamu kurumlarından tasfiyeleri sağlandı.
Emniyette Kritik Dairelerde Kadrolaşma
FETÖ, emniyet içerisinde özellikle Terörle Mücadele, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM), İstihbarat ve Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlıklarında kritik kadrolaşmalar yaptı. 1990’lı yıllardan itibaren emniyetin tayin komisyonlarına sızarak, örgüt mensuplarını stratejik görevlere yerleştirdi. Bu şekilde emniyet teşkilatında da büyük bir güç kazandı.
FETÖ İtirafçılarının Örgütün Maskesini Düşürmesi
2000’li yılların başında FETÖ’nün içinden çıkan itirafçılar, örgütün karanlık yüzünü ortaya çıkardı. İlk itirafçı olan Nurettin Veren’in açıklamaları, örgütün stratejik yapılanmasının derinliğini gözler önüne serdi. 2013’ten sonra Kemalettin Özdemir ve Latif Erdoğan gibi eski örgüt mensuplarının açıklamalarıyla da FETÖ’nün kirli ilişkileri ve faaliyetleri gün yüzüne çıktı.
Türkiye’nin 40 Yıllık Kâbusu
FETÖ, 40 yılı aşkın bir süredir Türkiye’nin devlet kurumlarına sızarak, devletin can damarlarını kontrol altına almak amacıyla hareket etti. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi, bu sinsi yapılanmanın en karanlık yüzünü ortaya koyarken, örgütün stratejik planlarının ne kadar tehlikeli olduğunu gözler önüne serdi. FETÖ’nün devlete verdiği zararın telafisi ise uzun yıllar sürecek bir mücadeleyi gerektirmektedir.
Kaynak: Sabah