Türkiye, Afrika Boynuzu'nda dengeleri kökten değiştirecek tarihi bir enerji hamlesini hayata geçirdi. Korsan tehdidi, uluslararası baskılar ve bölgesel rekabete rağmen Ankara, Somali açıklarında gizli olduğu iddia edilen dev petrol ve doğalgaz rezervlerini ortaya çıkarmak için düğmeye bastı. Tahminlere göre bölgedeki enerji potansiyeli, Türkiye'nin yaklaşık 80 yıllık petrol tüketimine denk geliyor.
Bu stratejik adım, yalnızca enerji alanında değil; askeri, siyasi ve jeopolitik düzlemde de yeni bir dönemin kapısını aralıyor.
ABD Ticaret Bakanlığı verilerine dayandırılan uluslararası analizlerde, Somali'nin kara suları ve karasal alanlarında yaklaşık 30 milyar varil petrol rezervi bulunduğu öngörülüyor. Mevcut piyasa fiyatlarıyla bu rakamın parasal karşılığı 1.8 trilyon dolar seviyesine ulaşıyor.
Uzmanlara göre, bu rezervin küçük bir bölümünün bile üretime alınması, yıllık milli geliri yaklaşık 12 milyar dolar olan Somali ekonomisinde adeta bir deprem etkisi yaratabilir.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'na (TPAO) ait sismik araştırma gemisi Oruç Reis, aylar süren yoğun çalışmaların ardından Somali açıklarındaki görevini tamamlayarak Haziran ayında Türkiye'ye döndü.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, sismik verilerin toplandığını ve teknik analizlerin tamamlandığını duyurarak şu mesajı verdi: "2026 yılı, büyük olasılıkla Somali'nin açık deniz sahasında sondaj yılı olacak."
Bu açıklama, Ankara'nın artık keşif değil, doğrudan üretim aşamasına geçmeye hazırlandığını net biçimde ortaya koydu.
Türkiye ile Somali arasında 2024 yılında imzalanan iki kritik anlaşma, sürecin temelini oluşturdu.
Birinci anlaşma, Türkiye'ye Somali donanmasının kurulması, kıyı güvenliğinin sağlanması ve savunma altyapısının güçlendirilmesi yetkisi verdi.
İkinci anlaşma ise TPAO'ya Somali'de üç açık deniz ve üç kara bloğunda münhasır arama ve geliştirme hakkı tanıdı.
Bu adım, Türkiye'yi Somali'nin hidrokarbon sektöründe kilit ve kalıcı aktör konumuna taşıdı.
Somali açıkları, uzun yıllardır korsanlık faaliyetleri ve güvenlik zafiyetleriyle anılıyor. Bu riskler nedeniyle Oruç Reis'in sismik faaliyetleri boyunca Türk Donanması tam teyakkuzda görev yaptı.
Fırkateynler ve destek unsurları, gemiye adeta hareketli bir güvenlik kalkanı oluşturdu. Bu tablo, Türkiye'nin sadece enerji arayan bir ülke değil, aynı zamanda sahada caydırıcılık kurabilen bir güç olduğunu bir kez daha gösterdi.
Somali, aynı zamanda Türkiye'nin denizaşırı en büyük askeri üssü olan TÜRKSOM'a ev sahipliği yapıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, on yılı aşkın süredir Somali ordusunu eğitiyor ve El-Kaide bağlantılı Eş-Şebab terör örgütüne karşı mücadelede aktif rol üstleniyor.
Uzmanlara göre, enerji projelerinin askeri altyapı ile desteklenmesi, Ankara'nın Afrika stratejisinin en güçlü yönlerinden biri.
Türkiye'nin Somali hamlesi, bölgedeki diğer aktörler tarafından da dikkatle izleniyor. Mısır, Ankara'nın varlığını Etiyopya'ya karşı potansiyel bir denge unsuru olarak görüyor. Birleşik Arap Emirlikleri, bu adımı kendi nüfuz alanına yönelik bir müdahale olarak değerlendirebiliyor. Etiyopya ise Afrika Boynuzu'ndaki güç mücadelesinin yeni bir safhaya geçtiğinin farkında.
Ankara merkezli ORSAM'dan Kaan Devicioğlu, Türkiye'nin bu projeyle yüksek risk alabilme kapasitesini ortaya koyduğunu vurgulayarak şu değerlendirmeyi yaptı: "Türkiye, Somali'de askeri ve siyasi varlığıyla zemin hazırlıyor. TPAO'nun girdiği alanlar, diğer uluslararası şirketlerin çekindiği bölgeler. Bu, ciddi bir stratejik özgüven göstergesidir."
Al-Monitor'un analizine göre Türkiye, Batılı güçlerin kademeli olarak çekildiği Afrika'da enerji, güvenlik ve ticareti tek bir strateji altında birleştiriyor. Somali hamlesi, yalnızca bir petrol arama faaliyeti değil; Türkiye'nin küresel oyuncu olma iddiasının sahadaki en somut yansıması olarak görülüyor.
Ankara, Afrika Boynuzu'nda artık yalnızca izleyen değil, oyunu kuran aktör olma yolunda ilerliyor.