Netanyahu, Suriye'nin güneyinde işgal edilen bölgelerden çekilme niyetlerinin olmadığını açıkça ilan ederek, hem Şam yönetimine hem de uluslararası topluma sert bir mesaj gönderdi.
Netanyahu konuşmasında, Baas rejiminin çöküşü sonrasında Suriye'nin güneyinde kontrol altına aldıkları Cebel eş-Şeyh (Hermon) Dağı ve Golan Tepeleri'ne bitişik tampon bölgenin İsrail için stratejik önem taşıdığını vurguladı.
"Bu varlıkları korumak istiyoruz." diyen Netanyahu, Golan çevresinin İsrail'in güvenliği için "tartışmasız öncelik" olduğunu belirtti.
Netanyahu, bölgedeki Dürzi nüfusa da özel bir başlık açarak, Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması karşılığında Dürzilerin güvenliğini sağlamaya hazır olduklarını savundu.
"Dürzi toplumunun güvenliği için elimizden geleni yapacağız." ifadelerini kullanan Netanyahu, bunu bir "insani sorumluluk" olarak niteledi.
Suriye yönetimi ise Tel Aviv'in açıklamalarına sert tepki gösterdi.
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani, İsrail'in Suriye topraklarını terk etmeden hiçbir anlaşmanın masaya dahi gelemeyeceğini vurgulayarak,
"İsrail geri çekilmeden hiçbir uzlaşı olmayacak. Bu değişmez kırmızı çizgimizdir." dedi.
Şeybani ayrıca, yapılacak bir güvenlik anlaşmasının "adil ve karşılıklı çıkarları gözeten" bir çerçeveye sahip olması gerektiğini belirtti.
Netanyahu'nun çıkışı, ABD arabuluculuğunda yürütülen ve uzun süredir tıkanmış durumda olan İsrail–Suriye müzakerelerinin geleceğini daha da belirsiz hale getirdi.
Washington'un yoğun çabalarına rağmen taraflar arasında somut bir ilerleme sağlanamadı.
İsrail, 1967'den bu yana Suriye'ye ait Golan Tepeleri'ni işgal altında tutuyor.
1974'te imzalanan Kuvvetlerin Çekilmesi Anlaşması ile tampon bölge ve silahtan arındırılmış alanlar belirlenmiş olsa da, bölge bugün hâlâ Orta Doğu'nun en kırılgan ve hassas noktalarından biri.
Netanyahu'nun son açıklamaları, hem Suriye'deki güç dengelerini hem de bölgedeki güvenlik mimarisini büyük ölçüde sarsacak nitelikte değerlendiriliyor.
İsrail'in çekilmeyeceğini ilan etmesiyle birlikte, Suriye-İsrail hattında diplomatik gerilimin yeniden tırmanması bekleniyor. Uzmanlara göre bu açıklamalar, önümüzdeki dönemin yeni bir diplomatik krizler silsilesine kapı aralayabileceği gibi bölgesel güvenlik risklerini de artırabilir.