Bugün sınırlar çizebilmek ve “hayır” diyebilmek hakkında konuşmak gerektiğini düşünüyorum. Hepimiz bu konuda oldukça zorlanıyoruz.
“Eğer siz ihtiyaçlarınızın karşılanmaya değer olduğunu göremiyorsanız, kendi ihtiyaçlarınızı önemsemiyorsanız, başkalarından bunu beklemek çok zordur.”
Sınır dediğinizde aklınıza ilk kimler geliyor? Sizin kırmızı çizgileriniz var mı? Özel hayatınızda, arkadaşlarınızla, partnerinizle aranızda sınırlar var mı? Aile üyeleriniz sınırlarınızı işgal ediyor mu? Partneriniz, aileniz “Bütün bunlar senin iyiliğin için.” diyerek sizi yapmak istemediğiniz şeylere zorluyor mu? Birilerinin sevgisini kazanmak ümidiyle kendi arzularınızdan vazgeçiyor musunuz?
Sınırlar, hayatımızın her alanında var olan, bazen görünür bazen görünmez çizgilerdir. İçsel sınırlarımız; duygularımızı, düşüncelerimizi ve değerlerimizi ifade etme yeteneğimizi belirler. Bu sınırlar, kendimize saygı duymamızı ve başkalarının da bizim sınırlarımızı görmesini sağlar. Dışsal sınırlar ise fiziksel ve duygusal alanlarımızı korur. Bu sınırlar bedenimizin dokunulmazlığını sağlarken, kişisel mahremiyetimizi ve özgürlüğümüzü korur.
Ülkemizde özellikle çocuklar sağlıklı sınırlar görmüyor. Doyan çocuğun tabağına zorla yemek ekleriz, rahatsız olmasına rağmen sarılır öperiz, odasına ansızın gireriz, çocuk daha doğmadan hayatını çizeriz. Çocuk başta tuhaf karşılar ama sonra bunun hayatın düzeni olduğunu düşünüp ilişkilerini bu şekilde yaşamaya başlar.
Bizim gibi toplumcu topluluklarda, her şeyi beraber yapmaya alışan, birbirimizin üzerinde hakkımız olduğu inandırılan bir toplumda, kendi sınırlarımızı çizmek bencillik veya narsistlik gibi algılanabiliyor. Aile üyelerinize, arkadaşlarınıza, partnerinize sınır koyarken, hayır derken lütfen kendinizi bencil, duygusuz, narsist biriymiş gibi hissetmeyin. Birine kendi istekleriniz için hayır diyorsanız, kendinize saygı duyduğunuz ve kendinize o güvenli alanı oluşturduğunuz için tebrik edin.
Hayır diyebilmek, hayatımızın nerelerinde karşımıza çıkabileceğini fark etmeden bizi avucunun içine alabilecek güçte olabilir. Çünkü hayır diyememek, eksik kalan sevilme ihtiyacının arkasında, hayatımızı tam olarak ele alamadığımızı da gösterir.
Sağlıklı sınırlar çizmek, her şeyden önce kendimize iyi gelmek demektir. Kendi ihtiyaçlarımızı, sorunlarımızı, sorumluluklarımızı öncelendirmektir. Sınırlarımızı korumak için öyle muhteşem şeyler yapmak zorunda da değiliz. Bazen çalan telefonu açmamak da bir sınır koymaktır.
Aile konusunda en hassas noktalardan biri anne babadır. Ebeveynler, çocuklarını koruma altına almak için bazen istemeden bazı şeyleri dayatabiliyor. O dayatma altında kendinizi bulmanız, isteklerinize yönelmeniz hayli zaman alabilir. Kişi kendisinden çok anne babasının veya toplumun beğenilerine göre tercihler yaptıysa, sonrasında kalbinin orada olmadığını anlayıp bir uyanış yaşayabilir. Bu durumda kendisine ve çevresine kızgınlık başlayabilir. Bazen bunu fark edemeyiz bile. Gerçekten istediğimizi zannedebiliriz. Bu yüzden, kim olursa olsun sınır çizebilmek, “onlara da” hayır diyebilmek gerekiyor.
Gerekli ortamı oluşturduktan sonra kendinize olan saygınız artar ve özgüveniniz gelişir. Hayatımızın kontrolü tamamen elimizde olmasa da, kontrol edebildiğimiz yer hislerimiz ve verdiğimiz tepkilerdir. Bunlar geliştikçe kendimize ait alanı daha net çizebiliriz.
Sınırlarımız işgal edildiğinde, bedenimiz bile gardını indirir ve bağışıklığımız düşer. Sınır dediğimiz şey, bizi koruyan bir unsurdur. Öncelik, kendimizi bilmemizle alakalıdır. Güzel bir iletişim diliyle de düğüm kendiliğinden çözülür. Bundan sonra “EVET”inizin önemini hissedin. Evetiniz çok önemli. Bu yüzden evetinizi herkes için harcamayın.